Monday, May 07, 2007


ABDULLAH GÜL’ÜN RÖPORTAJININ METNİ

Ne zamandan beridir “eski” cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün İngiliz gazetesi The Guardian ile yaptığı röportajdan bahsediliyor. Güya Gül bu röportajda “Cumhuriyet’in sonu geldi,” demiş. Cumhuriyet gazetesi bunu reklam olarak kullanınca, TRT’ye çıkan Gül gazeteyi eleştirmiş ve “Şimdi bu yakışır mı böyle, Türkiye’nin önemli bir gazetesine, tarihi bir gazetesine?” demişti.

Bunun üzerine internetten röportajı araştırdım, ancak röportaj 1995 yılında yapıldığından The Guardian gazetesinin arşivinde bulunmuyordu. Tâ ki birileri gazetenin arşivlerine gidip, metni bulup internete koyuncaya dek. Abdullah amcam gerçekten de öyle demiş. İşte ifadenin çevirisi:

“Cumhuriyet döneminin sonu bu,” diyor Gül kesin bir şekilde. “Eğer Ankara nüfusunun %60’ı gecekondularda yaşıyorsa, bu durumda laik sistem başarısız olmuştur ve biz de bunu kesinlikle değiştirmek istiyoruz.”

Ben metni Ekşi Sözlük’te buldum. Sanırım ana kaynak orası. Birkaç internet sitesinde daha bu metin yer alıyor, hepsi de aynı. Ben de buraya ekleyeyim dedim. Malum sözleri kalın yaptım. İşte röportaj:

* * *
TURKISH ISLAMISTS AIM FOR POWER

The Welfare Party is on course for a green revolution in next month's general election, writes Jonathan Rugman in Ankara

The Guardian (Manchester); Nov 27, 1995; Jonathan Rugman; p. 009

Full Text: (Copyright Guardian Newspapers, limited Nov 27, 1995)

ABDULLAH GUL is dressed in a well-cut suit and tie. The MP may be the deputy leader of Turkey's Islamic revivalist Welfare Party, Refah, but he speaks good english and seems to have been schooled within the political traditions of the West.

Such is his charm that Mr Gul is often given the task of explaining Welfare's policies to suspicious foreigners. Yet his message is unmistakably radical, a direct challenge to Turkey's unique status as the only secular democracy among 52 Muslim countries.

"This is the end of the republican period," Mr Gul says flatly. "If 60 per cent of Ankara's population is living in shacks, then the secular system has failed and we definitely want to change it."

With a general election less than a month away, and Welfare performing well in the opinion polls, Mr Gul's message cannot be ignored.

An opinion poll by the True Path Party of the prime minister, Tansu Ciller, puts the Islamists in second place, 3 per cent behind True Path, while other parties rank Welfare first.

Last year Welfare made sweeping gains in local elections, winning the mayoralties of Ankara and Istanbul and 20 per cent of the vote. Next month it is aiming for 30 per cent - enough to form Turkey's next government.

That percentage will probably be difficult to achieve, because of the vote is fragmented between numerous left and rightwing secular parties, which have, however, not united to combat Welfare.

Fifteen years after the last military coup, many Turks are disillusioned with the failure of secular politicians to tackle their mounting social and economic grievances. Analysts agree that Welfare will attract a large protest vote.

"They are a serious political force," said a Western diplomat in Ankara. "Very purposeful, very organised. They are preying upon real structural problems that need to be solved. If Welfare comes to power, will it still be one man, one vote?"

The party says it wants to abolish un-Islamic bank interest rates and pull Turkish troops out of the war zone of the mainly Kurdish south-east, where vague talk of "Muslim brotherhood" between Turks and Kurds has won it much support.

Mrs Ciller is standing on a rightwing law and order platform, with leading security chiefs standing beside her as candidates. She has taken tea with religious leaders and is anxious to present herself as a good Muslim. But in Europe she presents the election as a straightforward contest between pro-Western reformers and Islamic fundamentalism.

Her opposition to fundamentalism has won her broad secular establishment support, including that of Cefi Kamhi, an Istanbul industrialist and the first Turkish Jew attempting to enter parliament since 1957. "I see Welfare as the major challenger," Mr Kamhi says.

Welfare's leader, Necmettin Erbakan, is vehemently anti-Jewish and has blamed Christian Armenians for Turkey's social ills.

"Europe is a continent of drug addicts - a cauldron of intrigue and oppression," Mr Erbakan said recently, describing Welfare's mission to "forge the world unity of Islam and rescue the West".

Oguzhan Asilturk, one of 38 Welfare MPs in the 440-seat parliament, refuses to rule out the possible introduction of Islamic sharia law, because, he says, he does not want to hurt the feelings of Welfare's supporters.

At the municipal level, Welfare has been more restrained - championing headscarves against mini-skirts, promising to ban prostitution, describing ballet as indecent, demolishing "obscene" statues and painting bollards in Istanbul an Islamic green.

2003 yılında zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen Gül’ün şu sözlerini gündeme taşımış:

“Fransa’da yasaklanan bir kitap var; büyük İslâm âlimlerinden Kardavi’nin “İslâm’da Helâl ve Haram” diye Türkçe’ye de çevrilen ve her yerde satılan kitabı, bölücülük yapıyor diye Fransa’da yasaklanmıştır. Avrupa’nın özgürlük anlayışı budur ve Avrupa’nın özgürlük anlayışı sadece kendi çıkarlarınadır. Dolayısıyla, bu konuda da gerçek yüzü bellidir. Burada dikkati çekmek istediğim nokta budur. Avrupa kulübünün gerçek tavrı budur. Türkiye’ye bakışı da budur. Müttefiklerin amacı Türkiye’yi bölmektir.”

Bunun üzerine Gül gazetecilere açıklama gönderip, “Meclis zabıtları ortadadır, hangi gün ve oturumda bu konuşmayı yaptığımı ispatlamalısınız,” demiş. Gül amcam bu sözleri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye aleyhine aldığı bir karar üzerine, 2 Mayıs 1995’te TBMM’de söylemiş (künyesi de şu: TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 19, Yasama Yılı: 4, Cilt: 85, Birleşim: 107). Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur bunu köşesinde yazınca, Gül amcam Pulur’u taa Amerika’dan arayıp özür dilemiş. Pulur da bunu “Abdullah Gül Amerika’dan telefon etti: ‘Özür dilerim, hata yapmışım! …’ ” diye yazmış. Yazının başlığını da “Abdullah Gül Takıyye Yapmış” koymuş.

İşte “bu adam” cumhurbaşkanı olacaktı. Bu engellenince Türkiye’de birtakım tipler “olanlar demokrasiye aykırı” diyerek ayağa kalktı. Bu tiplerin önemli bir bölümü zaten Abdullah Gül’ün böyle bir adam olduğunu biliyorlar, ama amaçları başka olduğu için hâliyle böyle davranacaklar. “Laik sistemi kesinlikle değiştirmek” istiyorlarmış. Bunu söyleyen adam şimdi dışişleri bakanı ve az kalsın cumhurbaşkanı olacaktı. Laik sistemin yerine ne koyacaklardı peki? Bunların o dönemki lideri Erbakan milleti “patates dininden bunlar” diyerek küçümsemiyor muydu? O zaman da aynıydılar, şimdi de aynılar. Hiç değişmeyecek bunlar.

5 comments:

Nakhar said...

Kendi adıma ne cumhuriyetçiyim, ne de islam hukukuna dayalı bir düzen ya da hayat yaşıyorum...

Ama son olanlar olaylar bütünüyle birer danışıklı döğüş tabiri caizse ve sinir bozucu...

son bir iki yıla kadar 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' gibi bir zihniyetin tamamen olmasa da bir nebze dışına çıkmış, çıkabilmiş olmaktan dolayı mutluyum...

gördüğünüz suretlere iyice bakın... ne görüyorsunuz? kirli bıyıklı sofistike insan sürüsü ve mide bulandırıcı... kim farkında? kimse... neden? Çünkü medyamız medya değil uyutuluyoruz gözümün önünde tülden bir perde geçti canım, bitti canım diye pışpışlanıyoruz...

Biraz olsun seçimler vasıtası ile masaya yumruğumuzu vurmanın zamanı gelmiş ve göz göre göre geçiyor...

hadi hayırlısı... ateşe düştükten sonra bir hayrı menfisi kaldıysa tabii! :(

batu said...

bliyaal, haberini referans alarak kendi blog'umda da bir iki birşeyler karaladım. sen de başka bir yerden almış olsan da, haberin olsun istedim.

haber için teşekkürler, eline koluna kalemine sağlık...

Fulya said...

:) yazi icin tesekkurler, son paragrafina elbette katiliyorum.

Anonymous said...

O zaman da aynıydılar, şimdi de aynılar. Hiç değişmeyecek bunlar.

Degismeyen en onemli sey politikaci dedigimiz mahlugun onurgasiz ve firildakci karakteri bence. Asilsinlar hapse atilsinler filan demem ama bu insanlarin 'ornek insan' olmadiklari da acik herhalde. Sutleri genleri bozuktur demiyorum, isin karakteri bu olsa gerek ki icine giren bu hale geliyor diyorum. Normalde cok zarari yok bunun ama bir de 'din ve iman olmadan ahlak da olmaz' diyen kanadin bu insanlara desteginin ister istemez davranisi tasvip boyutu da oldugu goz onune alinirsa bu sefer siyasi acidan lafla da olsa aktif kitlenin ahlaksizlasmasini da beraberinde getirebilir bu diye korkuyorum.

bliyaal said...

Nakhar; Türkiye’de değilken ne güzel uzaklaşmıştım diyordum siyasetten. Dönünce ister istemez daldık gene. İşin vahim tarafı, olup bitenler hep aynı şeyler. Dışarıda herkes kendi halinde, kimse kimsenin ne halt yediğine karışmıyor. Herkes karşısındakinin özgürlüğüne müdahale etmeden saygı gösteriyor. Kimse “biz bu rejimi beğenmiyoruz, değiştirelim” demiyor. Yahu, İngilizlerin bir anayasası bile yok.

Batu; Sen de sağol.

Fulya; 12 sene önce de aynı şeyler ile uğraşıyorduk, şimdi de aynı şeyler ile uğraşıyoruz. O zamanlarda da Refah Partisi vardı. Gene Tayyip, gene Abdullah vardı. Hala varlar.

Bülent bey; Bunların nasıl insanlar oldukları çoktandır belli. Erbakan’ın Libya’da çadırda Kaddafi’den laf yerkenki halini hala hatırlarım. İki kelime laf etmemişti. Suç politikacılarda değil bence, onları oraya getiren, oy veren insanlar suçlu. Olup bitenleri görmesine rağmen hala bu adamlara itibar ediyor bunlar.