BİLGİSAYAR DERDİ
Yirmi gün kadar önce bilgisayarım birden bire yavaş çalışmaya başladı. Ne olur ne olmaz diye bazı dosyaları yedekleyeyim dedim, ama bilgisayar her defasında giderek daha da yavaşlıyordu. Apar topar bilgisayarcıya götürdüm. Bana hard diskimin yandığını söylediler. Diski değiştirdik tabii. Adamları yoğun oldukları için işin hâllolması birkaç gün aldı. Neyse ki dosyaları kurtarmak mümkün oldu.
Bilgisayarı alıp eve geldikten sonra internete gireyim dedim. Ancak girdiğimde ekranda yazılar büyük ve bulanık çıktılar. Bozulmadan önce Explorer 6 kullanıyordum, adamlar 7 sürümünü yüklemişler. Ne yaptıysam fayda etmedi – sayfa ayarları, çözünürlük vs. Ertesi günü tekrar yüklenip bilgisayarcıya götürdüm. Adamlar bir şey bulamadılar. Kendi bilgisayarlarını kontrol ettiler, aynı program onların bilgisayarlarında da aynen bende olduğu gibi çalışıyordu.
Gene alıp eve dönmek zorunda kaldım. Artık iyice sinirlenmiş hâldeydim. Zira eskiden internete girdiğimde küçük ve ince çıkan yazılar şimdi kocaman ve bulanıklardı. Hatta bazı sitelerde yazılar bu yüzden görünmüyorlardı. Aynı gün Özge ile konuştum. O da sağolsun, bizim evin yakınlarında oturan bir arkadaşının bu işlerden anladığını, bilgisayara bakabileceğini söyledi ve ikimizi konuşturdu. Bunun üzerine bilgisayarı bayramın üçüncü günü yeniden yüklendim.
Sonuçta işimizi hâllettik. Gerçi Explorer 7’deki görünüm değişmedi, ama bilgisayara browser olarak Mozilla Firefox yükledik. Bu sayede sayfalar yine eskisi gibi çıkmaya başladı. Bilgisayardan anlamam, ama benim anladığım kadarıyla bu Explorer 7’nin java scriptlerinde bir eksiklik varmış. Sadece bir bug bulunuyormuş sanırım. Microsoft firması yeni güncellemeler yaptıkça bu sorunun ileride düzelme olasılığı varmış. Nitekim java programını imal eden firma Microsoft olmadığı için iki farklı firma arasında uyumsuzluk olabiliyormuş.
* * *
Sanırım son yirmi günün en ilgi çeken olayı Emin Çölaşan’ın kitabı oldu. Kitabı yazmayacağım. En güzeli alıp okumak. Zaten okuması oldukça rahat bir kitap. Okudukça Ertuğrul Özkök’ün ne kadar pis ve yüzsüz bir insan olduğunu görüyorsunuz. Bir insanın o tarz şeyleri yapabilmesi için haysiyetini ve kendisine olan saygısını tamamıyla ortadan kaldırmış olması gerekir. Bu adam kendi çocuklarının, yakınlarının suratına nasıl bakıyor acaba? Yoksa onlar da kendisi gibi insanlar mı? Bugün medyanın en nefret edilen adamı Özkök olsa gerek.
Son iki gündür Çölaşan televizyona çıkıyor – Doğan grubunun kanallarına değil elbette. Onun ve canlı yayına katılanların anlattıklarını dinledikçe, AKP iktidarının medya üzerinde nasıl bir baskı kurduğunu ve bu adamların demokratik olan her şeyi ortadan kaldırarak tam manasıyla bir tek parti diktatörlüğüne gittiklerini görüyorsunuz. Bu olup bitenlerden iktidara destek veren kimselerin habersiz olması olanaksız. Bu destekçilerin bu işi demokratlık adına yaptıklarını, AKP’nin ülkeye demokrasi getireceğini söylediklerini işittiğinizde, bu kişilerin bunları söyleyebilmeleri için ancak “satılmış” olmaları gerektiğini düşünüyorsunuz.
Bir de son dönemlerde yeni bir moda çıktı. Anadolu’da ya da İstanbul’a yakın yerlerde yaşayan İslâmcı gerici kimlikli bazı küçük üreticiler, kendi işlerinde iktidar partisinden avanta kapmak için internette birtakım bloglar veya siteler açıyorlar. Buralarda AKP’ye, Erdoğan’a ve Gül’e övgüler düzüp resmen iktidar şakşakçılığı yapıyorlar. Bu sitelere ara ara girip çıktığım, kimi zaman yorum bıraktığım oluyor. Bu sayede bunların nasıl insanlar olduklarını görme fırsatını elde ediyorum. Nasıl insanları savunduklarını ve bunları nasıl bir yüzsüzlük ile savunduklarını görünce şaşakalıyorsunuz. Bu adamların yaptıkları rezil şeyleri yüzlerine vurduğunuzda işi pişkinliğe ya da vurdumduymazlığa vuruyorlar. “Ben demokratım,” diyerek sıyrılmaya çalışıyorlar. Eğer üstlerine gidip köşeye sıkıştırırsanız, bu defa işi sokak kadınları gibi çirkefliğe döküyorlar. Kendileri gibi düşünen insanlar ile yazıştıkları esnada takındıkları o nazik tavır birden gidiyor ve kendilerinden farklı olanlara duydukları bütün kini delicesine kusan hasta ruhlu kişilere dönüşüyorlar. İktidardan avanta kapmak için türlü türlü rezillikler dönüyor bu sitelerde ve ben bunları gördükçe bu insanlardan hem nefret ediyorum hem de tiksiniyorum.
İşin bir diğer ilginç ve belki de “ibretlik” tarafı, bu kişilerin sitelerine yorum yazan diğer İslâmcı gericilerin büyük bir kısmının yurt dışından, özellikle de Amerika’dan yazıyor olmaları. Bu insanlar hem Amerika’ya her türden küfrü ediyorlar hem de gidip Amerika’da oturuyorlar; çocuklarını oralara üniversitelerde okumaya, master yapmaya gönderiyorlar. Ceplerinde yeşil yeşil Amerikan dolarları ile taa oralardan bize Müslümanlık taslıyorlar, rejime sövüyorlar, neredeyse vatan düşmanlığı yapıyorlar. Hep merak ettiğim bir şeydir: Bu “sözde” Müslümanlar oralarda namaz kılarlar mı acaba? Kılarlarsa da, ceplerinde o yeşil Amerikan dolarları varken mi kılarlar? Bunlar Amerika’ya gitmesini, oralardan Müslümanlık taslamasını bilirler de, bir kez olsun Filistin’e gidip oradaki Müslüman kardeşleri ile iki rekat da olsa bir namaz kılmazlar. Belki de içlerinden, “Müslümanız dedik, ama o kadar da değil herhalde,” diyorlardır, kim bilir? Yeşil dolarlar cepte Amerikalarda gezmek varken, kim gidecek sefil Filistin’e şimdi, değil mi yani? Bu son dediğimin en güzel örneği Fethullah Gülen olsa gerek. Vatikan’a Papa’nın ayağına kadar gitti, ama Filistin’e gidip namaz kıldı mı, bilmiyorum. Son 10 senedir Amerika’dan dışarı adımını atmadı ne de olsa. Eh, “Müslüman” olmak zor iş vesselam!
Bana ilginç gelen bir diğer şey de, televizyondaki programlara katılan bazı kişilerin Türkiye’nin şu andaki durumunu Demokrat Parti dönemine benzetmeleri. Bunu bir süre önce ben de yazmıştım. Belki de o kadar ilginç olmasa gerek bu durum. Nitekim Türkiye hep yerinde sayan, ilerlemeyen bir ülke olduğu için, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamamız olağan sayılır. Ama o zaman da dediğim gibi, mesele bu işin sonunun nereye varacağı.
Aşağıya iki Amerikalı komedyen, Steve Carell ve Stephen Colbert’ın İslâm ve Hıristiyanlık üzerine olan bir skeçlerini ekledim. Çok matrak bir şey.
Yirmi gün kadar önce bilgisayarım birden bire yavaş çalışmaya başladı. Ne olur ne olmaz diye bazı dosyaları yedekleyeyim dedim, ama bilgisayar her defasında giderek daha da yavaşlıyordu. Apar topar bilgisayarcıya götürdüm. Bana hard diskimin yandığını söylediler. Diski değiştirdik tabii. Adamları yoğun oldukları için işin hâllolması birkaç gün aldı. Neyse ki dosyaları kurtarmak mümkün oldu.
Bilgisayarı alıp eve geldikten sonra internete gireyim dedim. Ancak girdiğimde ekranda yazılar büyük ve bulanık çıktılar. Bozulmadan önce Explorer 6 kullanıyordum, adamlar 7 sürümünü yüklemişler. Ne yaptıysam fayda etmedi – sayfa ayarları, çözünürlük vs. Ertesi günü tekrar yüklenip bilgisayarcıya götürdüm. Adamlar bir şey bulamadılar. Kendi bilgisayarlarını kontrol ettiler, aynı program onların bilgisayarlarında da aynen bende olduğu gibi çalışıyordu.
Gene alıp eve dönmek zorunda kaldım. Artık iyice sinirlenmiş hâldeydim. Zira eskiden internete girdiğimde küçük ve ince çıkan yazılar şimdi kocaman ve bulanıklardı. Hatta bazı sitelerde yazılar bu yüzden görünmüyorlardı. Aynı gün Özge ile konuştum. O da sağolsun, bizim evin yakınlarında oturan bir arkadaşının bu işlerden anladığını, bilgisayara bakabileceğini söyledi ve ikimizi konuşturdu. Bunun üzerine bilgisayarı bayramın üçüncü günü yeniden yüklendim.
Sonuçta işimizi hâllettik. Gerçi Explorer 7’deki görünüm değişmedi, ama bilgisayara browser olarak Mozilla Firefox yükledik. Bu sayede sayfalar yine eskisi gibi çıkmaya başladı. Bilgisayardan anlamam, ama benim anladığım kadarıyla bu Explorer 7’nin java scriptlerinde bir eksiklik varmış. Sadece bir bug bulunuyormuş sanırım. Microsoft firması yeni güncellemeler yaptıkça bu sorunun ileride düzelme olasılığı varmış. Nitekim java programını imal eden firma Microsoft olmadığı için iki farklı firma arasında uyumsuzluk olabiliyormuş.
* * *
Sanırım son yirmi günün en ilgi çeken olayı Emin Çölaşan’ın kitabı oldu. Kitabı yazmayacağım. En güzeli alıp okumak. Zaten okuması oldukça rahat bir kitap. Okudukça Ertuğrul Özkök’ün ne kadar pis ve yüzsüz bir insan olduğunu görüyorsunuz. Bir insanın o tarz şeyleri yapabilmesi için haysiyetini ve kendisine olan saygısını tamamıyla ortadan kaldırmış olması gerekir. Bu adam kendi çocuklarının, yakınlarının suratına nasıl bakıyor acaba? Yoksa onlar da kendisi gibi insanlar mı? Bugün medyanın en nefret edilen adamı Özkök olsa gerek.
Son iki gündür Çölaşan televizyona çıkıyor – Doğan grubunun kanallarına değil elbette. Onun ve canlı yayına katılanların anlattıklarını dinledikçe, AKP iktidarının medya üzerinde nasıl bir baskı kurduğunu ve bu adamların demokratik olan her şeyi ortadan kaldırarak tam manasıyla bir tek parti diktatörlüğüne gittiklerini görüyorsunuz. Bu olup bitenlerden iktidara destek veren kimselerin habersiz olması olanaksız. Bu destekçilerin bu işi demokratlık adına yaptıklarını, AKP’nin ülkeye demokrasi getireceğini söylediklerini işittiğinizde, bu kişilerin bunları söyleyebilmeleri için ancak “satılmış” olmaları gerektiğini düşünüyorsunuz.
Bir de son dönemlerde yeni bir moda çıktı. Anadolu’da ya da İstanbul’a yakın yerlerde yaşayan İslâmcı gerici kimlikli bazı küçük üreticiler, kendi işlerinde iktidar partisinden avanta kapmak için internette birtakım bloglar veya siteler açıyorlar. Buralarda AKP’ye, Erdoğan’a ve Gül’e övgüler düzüp resmen iktidar şakşakçılığı yapıyorlar. Bu sitelere ara ara girip çıktığım, kimi zaman yorum bıraktığım oluyor. Bu sayede bunların nasıl insanlar olduklarını görme fırsatını elde ediyorum. Nasıl insanları savunduklarını ve bunları nasıl bir yüzsüzlük ile savunduklarını görünce şaşakalıyorsunuz. Bu adamların yaptıkları rezil şeyleri yüzlerine vurduğunuzda işi pişkinliğe ya da vurdumduymazlığa vuruyorlar. “Ben demokratım,” diyerek sıyrılmaya çalışıyorlar. Eğer üstlerine gidip köşeye sıkıştırırsanız, bu defa işi sokak kadınları gibi çirkefliğe döküyorlar. Kendileri gibi düşünen insanlar ile yazıştıkları esnada takındıkları o nazik tavır birden gidiyor ve kendilerinden farklı olanlara duydukları bütün kini delicesine kusan hasta ruhlu kişilere dönüşüyorlar. İktidardan avanta kapmak için türlü türlü rezillikler dönüyor bu sitelerde ve ben bunları gördükçe bu insanlardan hem nefret ediyorum hem de tiksiniyorum.
İşin bir diğer ilginç ve belki de “ibretlik” tarafı, bu kişilerin sitelerine yorum yazan diğer İslâmcı gericilerin büyük bir kısmının yurt dışından, özellikle de Amerika’dan yazıyor olmaları. Bu insanlar hem Amerika’ya her türden küfrü ediyorlar hem de gidip Amerika’da oturuyorlar; çocuklarını oralara üniversitelerde okumaya, master yapmaya gönderiyorlar. Ceplerinde yeşil yeşil Amerikan dolarları ile taa oralardan bize Müslümanlık taslıyorlar, rejime sövüyorlar, neredeyse vatan düşmanlığı yapıyorlar. Hep merak ettiğim bir şeydir: Bu “sözde” Müslümanlar oralarda namaz kılarlar mı acaba? Kılarlarsa da, ceplerinde o yeşil Amerikan dolarları varken mi kılarlar? Bunlar Amerika’ya gitmesini, oralardan Müslümanlık taslamasını bilirler de, bir kez olsun Filistin’e gidip oradaki Müslüman kardeşleri ile iki rekat da olsa bir namaz kılmazlar. Belki de içlerinden, “Müslümanız dedik, ama o kadar da değil herhalde,” diyorlardır, kim bilir? Yeşil dolarlar cepte Amerikalarda gezmek varken, kim gidecek sefil Filistin’e şimdi, değil mi yani? Bu son dediğimin en güzel örneği Fethullah Gülen olsa gerek. Vatikan’a Papa’nın ayağına kadar gitti, ama Filistin’e gidip namaz kıldı mı, bilmiyorum. Son 10 senedir Amerika’dan dışarı adımını atmadı ne de olsa. Eh, “Müslüman” olmak zor iş vesselam!
Bana ilginç gelen bir diğer şey de, televizyondaki programlara katılan bazı kişilerin Türkiye’nin şu andaki durumunu Demokrat Parti dönemine benzetmeleri. Bunu bir süre önce ben de yazmıştım. Belki de o kadar ilginç olmasa gerek bu durum. Nitekim Türkiye hep yerinde sayan, ilerlemeyen bir ülke olduğu için, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamamız olağan sayılır. Ama o zaman da dediğim gibi, mesele bu işin sonunun nereye varacağı.
Aşağıya iki Amerikalı komedyen, Steve Carell ve Stephen Colbert’ın İslâm ve Hıristiyanlık üzerine olan bir skeçlerini ekledim. Çok matrak bir şey.
4 comments:
şu bilgisayar sorunlarını birde bana sor bliyaal, yeni sistemde kurduk, ekran kartının biri bozulup iptal edince gene sapıttı :( macos yada ubuntu linux'a geçmek gerek yeter artık bu çile be!
Gecmis olsun,
Bliyaal sen cok sabirlisin, bir kac atismani okumustum. Dedigin gibi isi cirkeflige vuruyorlar kuyruklari SIKisinca,istisnasiz.
Gaykedi,
Benim bilgisayarı bir gün camdan fırlatıp atacağım. Bir de olmadık zamanda, durup dururken, ortada bir sebep yokken bozuluyor, benim en kızdığım bu işte. O sinirden bir hafta tezimle ilgili bir şey okuyamadım. Okusam yazmam gerekecek, e bilgisayar nerde?
Fulya,
Sağolasın. Bilgisayarla da olmuyor, bilgisayarsız da. Anlamıyoruz da zaten. Önümüzdeki ay Ürgüp’te bu dincilerin bir kısmının da olacağını tahmin ettiğim bir konferansa katılacağım. Bakalım neler olacak? Bir tartışma falan olsa sözümü sakınmam valla.
Yahu Bliyaal,
Haydi Linux Pardus kullan demiyorum ama koca bedava, özgür yazılım Firefox dururken Kapitalizmin kralı Bill Gates'in programını kullanmak sana yakışır mı? Tez elden Firefoxa geç rahat et.
Ürgüp'ten bir dinci
Post a Comment