KARIŞMAK
Yukarıdaki resmi Gaykedi gönderdi. Resmi görünce önce “Din elden çoktan gitmiş bile, kahrolsun laiklik!” diye yerimden sıçradım, ama ardından “fotomontaj da olabilir,” diyerek soğukkanlılığımı sağlamayı başardım. Valla, bence resimde olanlar resmen zinaya giriyor – bugün parkta böyle, yarın kim bilir nerede ne yapar bunlar, değil mi? Herife baksanıza, açmış bacakları öyle; kız da üstüne abanmış. Töbe töbee! Oysa İran’da olsaydık, din bekçileri bunları dakikasında tutuklar, sonra da zina yaptılar diye yüzer değnek atardı; belki akılları başlarına gelsin diye işkence bile ederlerdi. Kötü mü? Yılanın başını küçükken ezmek lazım. Evli olsalar şüphesiz taşlanarak öldürülürlerdi. Keşke İran da bizim memlekete sınır ötesi operasyon yapsa diyesi geliyor insanın bunları gördükçe.
Peki, bizim Müslüman gençlerimiz niye böyle ahlâksızlıklar yapıyorlar? Çünkü bu memlekette şeytanî bir düzen olan laik rejim var! Bütün fitne fesat işte bu rejimden kaynaklanıyor. Özellikle din işlerinde merkezî otoriter bir denetim olmadığı için, isteyen istediği gibi giyiniyor, isteyen istediği dine inanıyor. Gençler el ele tutuşup sokaklarda geziyor, öpüşüyor, daha da rezili flört ediyor. Millî değerlerimiz ayaklar altına alınıyor. Allah’a şükür AKP geldi de, yavaş yavaş bu düzenin altı oyuluyor. Erdoğan, Gül, Çelik, hatta Unakıtan gibi Müslümanlığından ve ahlâkından kuşku duyulmayan adamlar memleketimizi tedricen İslâmî bir nizama sokacaklar inşallah – amin!
I
Şu örtünme meselesinde Atatürk ne demiş diye merak ettim, kütüphaneden bir-iki kitap indirtip karıştırdım. Sonunda zamanında aldığım bir kitapta bir şeylere rastladım (Sadi Borak, "Atatürk’ün Resmî Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri", İstanbul: Kaynak Yayınları, 1997). Bakın, İzmir’de 2 Şubat 1923 günü halka yaptığı 6 saatlik konuşmada Atatürk neler demiş (ilk cümlede konuşmayı not eden kişiden kaynaklanan bir cümle düşüklüğü var):
Ben sanıyorum ki, bu millete, bu memlekete cümlenizce malum olduğu gibi şuradan buradan gelmiş olan bu kötü âdet – ki ne din, ne ahlâk, ne tabiat bunu kabul eder – ne de Allah emretmiştir. Bu kötü hâlleri Garbin süslü romanlarına süslü bir tarzda geçirenler yine saraylardır. Çünkü saraylar hakikatten yukarıdan aşağıya açık bir kafesle ayrılmış birtakım yaratıklarla dolu idi. Kasabalarda ve şehirlerde ecnebilerin dikkatini çeken önemli manzara ve ifade olunan önemli hâl cümlenizce malumdur ki, daha çok örtünme şekli üzerinde tespit edilmiştir. Bu örtünme şekline bakanlar hüküm veriyorlar ki, kadın evinden başka bir yer görmez ve göremez. Çünkü sokağa çıktığı zaman gözü ve her tarafı kapalı olmaya mahkûmdur. Efendiler, bu örtünme şekli din icabı da değildir. Hatta o kadar değildir ki, meşru da değildir. Din gereği örtünmeyi ifade etmek lazım gelirse, kısaca diyebiliriz ki, kadınların örtünmesi, külfeti mucip olmayacak ve adaba uymayacak şekilde olmamak şartıyla, basit olmalıdır. Bu dediğim ifade ile hâsıl olacak olan örtünme şekli, belki Garp âlemindeki örtünme şeklinden az çok farklı olabilir. Fakat meselenin önemli noktası behemehal uymak da değildir ve böyle bir şey aramaya da mecburiyetimiz yoktur. Yeter ki, örtünme şekli kadını hayattan, faaliyetten ve insanlıktan ayıracak, meşru olmayacak dereceye getirmemiş olsun. (s. 179)
(…) kabul etmek lazımdır ki, bundan sonra bu milleti fetva ile, şu veya bu tefsir ile irticaya sevk edecek insanların bu millet içinde yeri yoktur. Vardır, fakat o da ancak zindanlardır. Ben korkusuz, çekinmeksizin kati olarak ifade ediyorum ki, millî egemenliğin değiştirilmesi ve karıştırılması değil, fakat bir kelimesinin, bir noktasının bile şöyle veya böyle olmasını isteyenler benim gözümde en koyu mürtecidir. Ve böyle adamlara karşı yapılacak şey, bunları parça parça etmektir. (s. 185)
Emin olasınız ki efendiler, bizi, milleti daima kandıranlar, büyük tanıdığımız ve fakat çok küçük olan heriflerdir. (…) orta yerde namustan, şereften, istiklâlden ve hâkimiyetten yüz çevirmeyi gerektiren bir meskenet vardır. Bir alçaklık vardır. Fakat efendiler, bu meskenet ve bu alçaklık, bu necip ve ulvî milletin kalbinde değil, senin kalbinde ve senin habis dimağındadır. (s. 196)
II
Geçen defa yazdığım yazıya ismini vermemekte ısrar eden ve tahminimce Amerika’dan yazan bir kişi sürekli yorumlar yapınca, onun dediklerini yalanlayan iki habere link vermiştim. Bu haberlerin yorumlarda kalmaması için linklerini burada yeniden veriyorum. Haberlerden ilki Irak’taki kadınlara yönelik şiddet eylemleri ile ilgili. Azgelişmiş ve cahil insanların olduğu bir ülkede dinî tahakkümün ne dereceye vardığını gösteren ibretlik bir örnek. İkinci haber de geçen hafta Cuma günü Radikal’de yayınlanmış. Bizdeki üçkağıtçıların din ile ticareti nasıl bir arada götürdüklerini gösteriyor. Yalnız, burada müşteriler küçük çocuklar. Bizim dinciler arada gerçekten çok tiksinç oluyorlar.
Bir haber de BBC’den. Bakın, yeni Papa Roma’da bir üniversiteyi ziyaret etmek isteyince neler olmuş. Haberi okuyunca keşke bizim üniversitelerde de böyle cesaretli insanlar olsa diyor insan – hele şu türban bildirgesi yalakalığının yapıldığı günlerde. Ancak haberin devamı var. Üniversitenin davranışı üzerine Papa’nın destekçileri yürüyüş yapmışlar.
BBC’den bir haber daha. Hatırlarsınız, bir süre önce Danimarka’da peygamber ile ilgili karikatürler yayınlanmış, ardından da kıyamet kopmuştu. Alt tarafı peygambere karikatüristlerin bakış açısını gösteren bir olay, Arap Müslümanların ve arada Türkiye’deki hemcinslerinin düşünce ve ifade özgürlüklerine bakış açısını gösteren bir örneğe dönüşmüştü. Hatta Londra’da ellerinde abuk sabuk sözlerin yazılı olduğu pankartlar taşıyan kişiler yürüyüş bile yapmışlardı. BBC’nin haberine göre, bu karikatüristlerden birine saldırmayı planladığından şüphelenen üç kişi Danimarka’da tutuklanmış. Benim en kızdıklarım işte böyleleri. Kendi ülkelerindeki hoşgörüsüzlük ve nefret ortamını gittikleri yabancı ülkelere de taşıyanlar. Bu hakkı kendilerinde nasıl da görüyorlar, şaşırıyor insan.
Irak deyince, yaz ayında aldığım “The End of Faith” adlı kitabında, Sam Harris'in Irak’taki Şiiler için söyledikleri aklıma geldi.
What was the first thing the millions of Iraqi Shiites thought to do upon their liberation? Flagellate themselves. Blood poured from their scalps and backs as they walked miles of cratered streets and filth-strewn alleys to converge on the holy city Karbala, home to the tomb of Hussein, the gradson of the prophet. Ask yourself whether this was the best use of their time. Their society was in tatters. Fresh water and electricity was scarce. Their schools and hospitals were being looted. And an occupying army was trying to find reasonable people with whom to collaborate to form a civil society. Self-mortification and chanting should have been rather low on their list of priorities. (s. 149)
Olacak şey değil gerçekten. Sivil toplum için de benim de katıldığım şekilde aynen şöyle demiş Harris:
What constitues a civil society? At minimum, it is a place where ideas, of all kinds, can be criticized without the risk of physical violence. If you live in a land where certain things cannot be said about the king, or about an imaginary being, or about certain books, because such utterances carry the penalty of death, torture, or imprisonment, you do not live in a civil society. (s. 150)
Biz de yavaş yavaş tam manasıyla böyle bir toplum olmaya gidiyoruz maalesef.
III
Benim en kızdıklarımdan biri de, bizdeki dincilerin bütün olup bitenler karşısında utanmadan hoşgörüden bahsetmeleri. Dincilerin kullandığı “hoşgörü” lafı aslında sadece bir uydurmacadan ibaret. Dahası, bunların peşinden giden sözde aydınlar da var. Bunlar aydın değiller elbette; sadece iktidardan avanta kapmaya çalışan fırsatçılar. Araya karışan birkaç saftiriği saymaya gerek yok. Bu sözde aydınların kendileri hiçbir şeye inanmadıkları için, her türlü akıl dışı düşünceye karşı kayıtsız kalıyorlar, “başkalarına karışmamalı,” diyorlar. Oysa olması gereken tam tersi; başkalarına kesinlikle karışmalıyız. Başkalarının yanlış düşüncelerine, bize dayatmaya çalıştığı saçma sapan inançlara, bunların çağdışı davranışlarına elbette ki karışmalıyız. Bu “başkalarına karışmamalıyız,” diyenler her nedense küçücük yaştaki kızların konserve kutusu gibi çarşafa sokulmalarına, seçim öncesinde millete rüşvet niyetine bulgur, kömür ve odun dağıtılmasına, din adına işlenen cinayetlere karışmıyorlar. Halbuki bu hoşgörü lafları eden adamların bu olup bitenleri seyretmesi hoşgörü falan değil, düpedüz rezilliktir.
İşte o yüzden “o” başkalarına muhakkak karışmak gerekir. Bunların yaptıklarına göz yummak, aslında sadece bu işleri yapanlara cesaret verir. Böylelerine karşı cephe almalı, bunlarla mücadele etmelidir. Bunlara karşı hiç çekinmeden, açık seçik taraf tutmalıdır. Birileri Müslüman ayağına yatıp milleti kandırıyorsa, köktendincilik ve yobazlık yapıyorsa, kadınlara toplumda yer vermeye yanaşmıyorsa, 1400 yıl öncesinin birtakım arkaik uygulamalarını savunuyorsa, kendi dininden olmayanların boğazını kesiyorsa, asıl amacı demokrasiyi bir araç olarak kullanıp demokrasinin kendisini ortadan kaldırmaksa, biz böylelerine neden demokrasi adına hoşgörü gösterelim? Neden karışmayalım?
15 comments:
Ortadaki grup Manowar mı yoksa Mutaween mi? Çok yakışmışlar yazıya... :-p
En üstteki fotoğraftaki çifti kınıyor; bu tip konularda, Suudi Arabistan'ın örnek alınmasını bekliyorum: 14 Şubat Saçmalığına Suudi Yaklaşımı
Türban parodisinde son durum
Goddess-artesmis,
Resimdekiler Törkiş “Manowar”, yerli malı mücahit metalci bunlar. Yazıda da dediğim gibi, ben acilen İran’ın Türkiye’ye sınır ötesi operasyon yapmasını talep ediyorum. Bu iş ancak böyle hallolur. Gerçi AKP geldi, ama tedbiri elden bırakmamak lazım.
Bu arada, “mim” aklımda, yazacağım.
Valla bu yilan koskocaman yilan, ezilmez, ancak prezervatif takilir. :oP
Kabalik, hakaret neden konusma ozgurlugunden sayilmiyor, anlamiyorum. Herkes benim allahsizligima agiz dolusu kufur ediyor da, ben onlarin allahina neden laf edemeyecek misim?
www.elifsavas.com/blog
türban, ileri düşünceli, keyif ehli bir kısım erkekler eliyle kadın cinselliğini sınırlamaya yarar. Masum, kırılgan ve saf olanı, şeytanın tövbe etmiş halini canlandırmaya soyunur. Gündelik toplubakışa değil, asırların inanç savaşlarına göbekten bağlı olmakla bu görüntüye maruz kalan kişide aptallık ve teslim olma illüzyonu yaratır. Anaların, bacıların örtüsü olmak noktasına kurulur. Amı olanın dini olmaz
kaidesini ustalıkla örtbas eder. Hristiyan rahibelerin kültürüne tersten atıfta bulunur ( “bizim rahibelerimiz, hemşirelerimizdir” şiarıyla bir kurumsallık görüntüsü oluşturur ). Her Müslüman kadından bir rabiatüladevviye, bilahare pırıl pırıl bir gelin çıkarır. Dinsel düşünceye veya dogmaya olan aidiyet, mensup olunan cemaatin bilgisi her halükarda göze sokulur.
son günlerde okuduğum en iyi türban yazısı aman kaçmasın "tamamı burada"
:)
Islami Demokrasilerde careler tukenmez: Mutah(umarim dogru yazmisimdir)nikahi sayesinde zina degil onlar birbirlerinin helalidir, Bliyaal...Haaa SMS ile uckez bos ol yazinca kolayca diger sevgiliyi nikaha alma sansi da hic fena degil...Dogrumu böyle bosaniliyormu diye burada bana Muslumanim diye sorduklarinda ögrendim. Gecici nikahida Iranli bir cocukla cikan bir arkadasimdan ögrenmistim. Kiz artik yasi gecgince oldugundan artik bu dunyada da evlenmedim diye gözum arkada kalmaz diye arkadaslarina mektup yazmisti ABD'den, 1 ay sonra hatta cocuk nikahin suresi 1 aylikti sen unuttun herhalde diye kizin muslumanligina laf etmisti, sonra yenilediler de mi devam ettiler yoksa o konusmalari ayrilma konusu muydu gecmis gun unuttum...
Elif,
Onlara göre laf edebilemezsin, çünküm onlara göre onların inandıkları doğrudur, hatta tek doğrudur, senin inandığın ya da inanmadığın ise yanlıştır. Üstelik laf ettin mi de bozulup saldırmaya başlıyorlar.
Gaykedi,
Yahu, en güzeli kestirip kurtulmak o zaman. Nasıl olsa cennete gidince oradaki huriler için lazım olacak, o zaman yeniden bir tane verirler – işleyen cinsten. Töbe töbee.
Alper&Ege’nin Annesi,
Üç kez boş ol diye öyle bir şey varsa şaşırmam valla. Bu adamlar işlerine geldikleri vakit olmadık şeyleri bile kullanmasını biliyorlar. Arap ülkelerinde bu muta nikahını da güya yapacakları işe meşruluk kazandırmak için yapıyorlar. İyi de, Allah bilmiyor mu o zaman senin ne amaçla bu nikahı yaptığını? Akılları sıra Allah’ı kandırmaya çalışıyorlar, sonra da Müslümanlık taslıyorlar.
Gani Müjde’nin kitabında Metin Üstündağ’ın bir karikatürü vardı. Adamın biri diyordu, “şeriatın kestiği parmak acımaz, çünkü şeriat önce uyuşturur, sonra keser.” Bunlarınki de o hesap işte.
Sam Harris'in kitabina gonderme yapmissin. Ayri dusundugum noktalar olsa da begendim Harris'in kitabini. Dili cok akici ve dusundurucu bir uzun deneme... Turkceye de cevrilmeli kesinlikle.
Muhammed'in resmi cizildi diye yapilan barbarliklar bir de bunun uzerine Avrupa'nin korkudan sinmesi beni cildirtiyor! Boyle zorbaliklara kesinlikle izin verilmemeli, bunun sonu gelmez yoksa. Ayni sey Aymaan Hirsi Ali'ye de yapiliyor, sirf Islam'i elestirdi diye. Kadin olum korkusuyla gocebe hayati yasamakta. Hiristiyanlik elestirilebilir, Islam elestirilemez. Boyle bir sey olabilir mi? Elestiriyi hakaret sayip etrafi yakip yikan bir zihniyete sinmesi avrupa'nin intiharidir. hugo ve voltaire'in kemikleri sizliyordur herhalde.
Harris’i bazı yerlerde konuyu biraz uzatmış gördüm gerçi, ama dili akıcı dediğin gibi. Türkçeye çevrilirse iyi olur, ama Dawkins’in kitabı gibi olmasa bari. Ben esas Şeytan Ayetleri’nin çevrilmesini istiyorum. Resmi olarak yasak olmamasına rağmen, İslamcıların tahakkümü yüzünden yayınlanamıyor.
Avrupa bu işin hala ikna ya da birtakım yasalar çıkarmakla hallolacağını sanıyor. Bizim yaşadıklarımızı fiilen yaşamadıkları için de tehlikenin tam manasıyla farkına varamıyorlar. Karşılarındakinin bir yerde makul insanlar olduğunu düşüyorlar. Vahim. Dikkat çekici olan, Ali’ye yapılanların Avrupa’da olması, herhangi bir İslam ülkesinde yapılmıyor bunlar. Oraya kadar taşıyorlar tahakkümü.
Bernard Henri-Levy'nin bugunku liberation'da Avrupa'nin tavrini ele alan Ali Hirsi ile ilgili bir yazisi var:
http://www.liberation.fr/rebonds/309240.FR.php
Hitchens'in gecen seneki yazisi da gene Hirsi Ali uzerine benzer zihniyeti elestiriyor:
http://www.slate.com/id/2161171/
Ali Hirsi'yi okudum ve dinledim, neresinde hakaret ediyor Islam'a anlamiyorum. Infidel ozellikle cok etkileyici. Elestiriyor. Islam'i elestirmez hale getirmek Avrupanin kendini ayagindan vurmasidir. Benzer elestiriler Hiristiyanliga, Yahudilige vs. her zaman yapiliyor.
Bir diger nokta da Hirsi Ali'ye bizim basinda, ustelik de guncel olaylarla ilgili olmasina ragmen hic yer ve destek verilmemesi! Ben isterdim ki yazilari cevrilsin sik sik.
Gogleden sizi buldum.süper yazılarla dopdolu burası.
hepsini okudum süpersiniz.
İlginizi çekerse buradada konuyla alakalı yazılar var
http://www.hayatsevinceguzel.com/hayat_sevince_guzel/2008/02/trban-2.html
buradada çok entrsan bilgiler var
yuh dedirten
http://www.irtica.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1521&Itemid=1
buradada komik ama çarpıcı yaklaşımlı yazılar.
çok eğlenceli
http://biyonikkedi.blogspot.com
godartemisede notum var.
çok radikal yazıları var ama oda süper.kolay gelsin.
son şey:O fotoğrafı nasıl değiştirdiniz acaba?süper olmuş,metalci tayyip,abdullah etc süper.
Ezgi
Bliyaal,
Ne bunda, ne de onceki yazinizda sizin iftira, carpitma ve yalan haberlerinize cevap vermek bana sizi bu cirkin seyleri daha cok yapmaya tesvik etmek gibi geliyor. Aslinda en iyisi size, Goddess Artemis'e ve interneti Islam'a ve Muslumanlara saldirmak icin kullanan bilimum insanlara su sozu soylemek yeterli:
"Dinime dahleden bari Muselman olsa."
Sana kızanların neden öfkelendiklerini söyleyim bliyaal
Kendileri aslında işin iç yüzünü gördüler ama şapa oturdukları için nasıl inkar etsek nasıl reddetsek derdine düştüler %1000 sana ve goodartemise katıldıkları halde yazdığın yazıları islama saldırmak ve kullandığın resimlerin de yine!ve herzamanki gibi! komplo,uydurmaca,provakasyon olduğunu iddia edecekler.
Gün gerçekleri görme günü bayanlar baylar,sizin için bliyall bunu yapıyor daha ne yapsın kafanızın içinemi soksun gerçekleri. uzanın ve zevk almaya bakın.
adını yazamayan biri daha
ortalık, yıllardır sesszice bekleyen öfkenin uyanmış hali gibi..
çekinmeden, sakınmadan, daha ilk günden 3 yaşında çocuklara türbanı takarak ortalığa dökülen yüzlerce insan belirdi bir anda..
hoşgörü mü?
aslında dinde hoşgörü de yoktur diye düşünüyorum. kuralları bellidir. din emir verir. yapacaksın der. istersen yapabilirsin demez..
inanıp inanmamak yapıp yapmamak kişiye kalmıştır.
birbirimize inandıklarımıza ve yaşam şeklimize saygı duymak ve hoşgörülü olmak dinimizin gereği değil İNSAN OLUŞUMUZUN gereğidir diye düşünüyorum.
yaşananları hafife alıp olayı sadece üniversitelere örtülü girmek ve okuma hakkı olarak görenlere de hayret ediyorum.
olay bu kadar basit değil..
ve hoşgörülü olan hep biziz onlar değil.. yani biz dinsizler!!! (onların gözünde dinsiz olduğumuzu hepimiz biliyoruz)
biz hoşgörülü, sessiz, uysal ve -bana dokunmayan yılan bin yaşasın- şeklindeki bencilliğimiz yüzünden bugün ülkemiz bu durumda..
hakkını -hakkı olmasa bile- savunan kazanır..
susan değil..
7. 0da
Kendisine inanmayanları sonsuza dek cehennemde yakmakla tehdit eden bir tanrının olduğu bir dinde hoşgörüden bahsetmek çok zordur.
Kendi inandıkları şeyin hayattaki her şey hakkındaki tek doğru olduğunu düşünen insanların diğerlerine hoşgörü göstermelerini beklemek de çok zordur.
Türbanı Allah’ın emri olduğuna inanarak takan biri, takmayan biri hakkında onun Allah’ın emrine karşı geldiğini ve isyankar olduğunu düşünmez mi? O zaman o kişiye takmadığı için hoşgörü gösterebilir mi?
Kuran’da eşlerin karılarını dövmeleri için izin var. Şimdi birileri çıkıp bu izni ister ve “benim inancım böyle” derse ne olacak? Her şeye hoşgörü gösterilemez. Ben göstermiyorum. Bize göstermedikleri hoşgörüyü niye başkalarına gösterelim, değil mi?
Türbanı okuma hakkı olarak savunmak deyince, aklıma New York metrosundaki “don günü” geldi. Burada yapılsa bizim dinciler ne yapar acaba?
Post a Comment