Wednesday, March 11, 2009


BİLİM YERİNE CİNLER

Dünkü Radikal gazetesinde şu haberi gördüm. Tübitak’ta kümelenmiş olan dinciler Tübitak’ın çıkardığı kaç yıllık Bilim ve Teknik dergisinin bu ayki sayısında Darwin’i tamamıyla ortadan kaldırmışlar. Hikâyenin ayrıntılarını verdiğim linkte okuyabilirsiniz. Haberi okuyunca yazıklar olsun dedim. İnsan bu kadar mı geri kafalı olur? Hadi Darwin’in fikirlerinden hoşlanmıyorsunuz diyelim. Hiç değilse Darwin’le ilgili yazının yanına onun fikirlerini eleştiren bilimsel bir makale ya da dosya koysaydınız ya. Ama bu adamlar gerçekte bilimsel ilerlemeye tamamıyla karşı olduklarından ve ileri sürecek doğru düzgün fikirleri olmadığından, böyle davranmak yerine Darwin’i tamamıyla sansürlemeyi tercih etmişler. İnsan bu kadar mı bilim düşmanı olur?

I

Bu aralar düzenli olarak okumaya çalıştığım bir kitap var. İsmi: Büyü, Gizem ve Bilim: Batı Uygarlığında Okült. (İngilizcesi) İki akademisyen tarafından yazılmış ayrıntılı, güzel bir kitap. Çevirisi de iyi. Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor: “Zamanımızın büyük bir kısmını karanlıkta ve düşler âleminde geçirmekteyiz ve ayaklarımızın sağlam zemine basmasını yeğlememize karşın gizem ve sonsuzluk duygusuna olan inancımızı henüz yitirmedik.” Yazarlar, dünyayı bilmenin ve yaşamanın bu eski şeklini yeniden keşfetmeyi umuyoruz diyorlar.

Kitabın “Şeytan, İblisler ve Cinler” adlı bölümünde, “İslâm, Şeytan ve Cinler” başlıklı alt kısımda bazı yerleri bayağı ilginç buldum. Bir kısmını aşağıya aktardım:

Eski Ahit’teki düşmüş melekler gibi, cinler de insanlarla aşk ilişkisine girmek için türleri ayıran çizgiyi aşmaya hevesliydiler. Pek çok yorumcu, cinlerle insanların cinsel ilişkiye girebileceklerini ve girdiklerini bizatihi Kuran’ın öğrettiğinde ısrarlıdır. Bu yargı birkaç fikre dayanır ve bunlardan biri de, cennete erişenler için Kuran’daki şu vaattir: “kara gözlü huriler (…) daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.” (55;70-73) Anlaşılan, cinler tarafından kirletilen ya da bekâreti bozulan insan kadınlar vardı. Bu görüş onuncu yüzyılda öylesine yaygındı ki, İbn-i Nedim’in Arapça “tüm” kitapları içeren dev kataloğu Fihrist’te, “Cinleri Seven İnsanların Adları ve Tam Tersi” ile “Cinlerin Sevgilileri” başlıklı iki bölüm yer alıyordu.

Açıklaması yapılmamış da olsa, cinlerle insanlar arasındaki cinsel ilişkiler, görünüşe göre melez çocukların doğmasına yol açabiliyordu. Hadislere göre, Muhammed bir keresinde genç eşi Ayşe’ye son zamanlarda muharibun görüp görmediğini sorar. Ayşe muharibun’un anlamını sorduğunda ise, “içlerinde cinlerden iz taşıyanlar” diye yanıtlar.
(s. 180)

(…)

İslâm insanoğlunun tüm çabalarını ilkeleri kapsamına almayı hedeflediği ve Kuran da cinlerin varlığını doğallıkla kabul ettiği için, cinlerin insanlarla ilişkileri konusunda sorunların doğması kaçınılmazdı. Sonuçta her iki tür de aynı yemekleri yiyor, benzer kaynaklar için rekabet ediyor, emek ve ödül takası yapıyor, hatta melez çocuklar üretmek için birbirleriyle ilişkiye giriyordu. İnsanlar ve cinlerden oluşan bir toplumda, dinsel açıdan uygun (dolayısıyla da yasal açıdan onaylanmış) etkileşime dayalı davranışlar nasıl olmalıydı?

Örneğin, insanların cinlerle evlenmesi doğru muydu? Bu meselede görüşler ikiye ayrılıyordu. Sekizinci yüzyılda yaşayan mistik Hasan el Basri gibileri, insanın sadık bir müslüman olması koşuluyla bu tür evliliklerin kabul edilebilir olduğunda ısrarlıydı. Soyut düşünceleri bir kenara bırakan on dördüncü yüzyıl hayvan âlimi Damiri, meselenin büyük ölçüde gerçek koşullara bağlı olduğunu savunmaktaydı: kendisi şahsen “dört dişi cinin kocası olan bir şeyhle” ahbaptı. Bu mesele iki ucu kirli değnek gibiydi, çünkü melez çocukların yasal durumuyla ilgili başka sorunlara yol açıyordu. Üstelik, türler arası bu girift sorunlar ele alınmasa bile, âlimler yine de cinlerin ve onların “saf kan” cin çocuklarının yasal hakları üstünde düşünmek zorundaydılar.

Bu meselelerin yasal açıdan gözden geçirilmesi, Ortaçağ sonlarında sona ermedi. Yirminci yüzyıla geçilirken, Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuk kitaplarında hâlâ cin-insan evliliği sorunlarıyla boğuşulmaktaydı. Osmanlılar, cinler erkek ya da dişi olarak cisimleşebildikleri için (görünümlerini değiştirmekte özgürdüler), sonuçta eşcinsel birleşmelerin ortaya çıkabileceği gerekçesiyle bu ilişkilere karşı çıkıyordu.

Yasal olsun veya olmasın, cinlerle evlilik haberleri Yakın Doğu’da hâlâ dolanımdadır. Tanıdığımız bir Türk öğrenci, annesinin, dişi cinle evlenmiş bir adamı hatırladığını belirtti. Yakın tarihli bir diğer kaynağa göre, dişi cinle evlenmiş bir Faslının ondan iki çocuğu olmuştu. Sosyal (en azından insanlarla) ilişkilerden hoşlanmayan bu dişi cin, ne zaman ziyaretçiler gelse kendisini kurbağa kılığına sokmaktaydı.
(s. 184-5)

II

Sayfaları çevirirken bir de ne göreyim, kitapta Fethullah Gülen’den bahsediliyor. Ciddi bir kitapta Fethullah hocanın işi ne? Hocanın isminin geçtiği yerin tamamını aşağıya yazım.

Ancak pek çok müslümana göre, acayip ziyaretçiler uzay dışı başka mekânlardan da ortaya çıkabilirler; onların kültürü böyle olaylara muhalif değildir. Bunun bir örneği, tanınmış bir Türk din âlimi ve tartışmalı bir siyasî kişilik olan Fethullah Gülen’dir. Gülen, diğer dinlerle bir arada var olabilecek ve demokrasi içinde gelişebilecek liberal İslâm anlayışını savunmaktadır; Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında dinler arasında diyalogun ilerlemesine yardımcı olmak amacıyla bir süre önce papa ile görüşmüştür. Cinleri çok ciddiye alan Gülen, insanların onlarla işbirliği yapmayı öğrenmesi gerektiğini öne sürmektedir. Böyle bir işbirliğinin ödülü ona göre, madencilik, telekomünikasyon, uzay araştırmaları ve (cinlerin muazzam yaşı düşünüldüğünde) tarihsel çalışmalar gibi alanlarda ilerleme kaydetmek olacaktır. (s. 184)

Yazıyı okuyunca merak etmeden duramadım. Hoca efendi cinleri çok ciddiye alıyormuş. Acaba cinler de onu ciddiye alıyor mu? Madem bu cinlerden faydalanmak mümkün, hoca efendi niye onları çağırıp Türkiye’deki şu şeytan işi laik düzeni yıktırmıyor? Valla ben olsam şu cinleri İsrail denen şer milletinin ve onun destekçisi büyük Deccal Amerika’nın üstüne bir salıverirdim, Gazze’ye girmek, tek başına tüm Araplara ve İslâm âlemine kafa tutmak ne demekmiş görürdüler. Ama hâlâ bir şey olmadığına göre hoca efendi cinlerle temasa geçemedi herhalde. Neden acaba? Bu cinlerin cep telefonu, maili falan yok mu? Teknolojiyi bayağı geriden takip ediyorlar olsa gerek.

Alıntıladığım pasaja ait dipnotta yazarlar hoca efendinin fikirlerini aldıkları yeri şöyle belirtmişler:

İnternetteki kısa makalesinin başlığı “Can We Employ E.Ts (Jinns) in Different Jobs?”, cinleri kuşkucu Batılılara hoş göstermek için dünya dışı yaratıklarla bir tutma çabası gibi görünüyor. [http://pearls.org/et/can_we_employe_jinns.htm] 8 Temmuz 2002’de erişildi. (s. 428, dipnot 141)

Fethullah hocanın cinlerle ilgili neler yazdığına bir bakayım dedim ve dipnotta verilen web adresini internette aradım, fakat sayfayı bulamadım. Bunun üzerine yazının başlığını girdim ve şu yazıyı buldum. Ancak sitede yazının yazarı Fethullah Gülen değil, Bedüizzaman Said-i Nursi olarak geçiyordu ve tarihi de 2006 idi. Büyük ihtimalle esas yazı sonradan değiştirilmiş. Sanırım cinlerle ilgili bu uçuk kaçık yazının üstünde Fethullah hocanın isminin olması Fethullahçıları rahatsız etmiş olacak. Düşünsenize, düzgün ve aklı başında bir insan izlenimi vermeye çalışan hoca efendi meğer cinlerden faydalanmayı düşünüyormuş. Olacak şey mi bu şimdi? O yüzden yazıyı Said-i Nursi’ye atfetmişler. Eh, ne de olsa onun İstiklâl Mahkemesi’nden kaçmak için aldığı bir deli raporu var, o nedenle savunması kolay olur demişlerdir belki.

III

İşte böyle! Bilimsel yayınları dinî gerekçelerle sansürleyeceksiniz, hoşunuza gitmeyen şeyleri bastırmayacaksınız, milleti susturmaya çalışacaksınız, sonra da bilimsel ve teknolojik gelişme için cinlerden medet umacaksınız. Ne güzel değil mi? Demek ki cinlerle bir temasa geçtik mi bizi kimse tutamayacak. Batı âlemi de avucunu yalayacak. Yav şu Fethullah hoca gerçekten çok büyük adam valla. Onca bilim adamı, araştırmacı ve akademisyen şu cinleri düşünemedi de bir bizim hoca efendimiz düşündü. Zaten başka kim düşünecekti ki? Laikler mi? Pööh! İşte biz o ahlâksız Batı âlemini böyle hoca efendiler ile ezip geçeceğiz. Savulun sünnetsiz mendeburlar! İslâm geliyor gümbür gümbür, laikler gidiyor hüngür hüngür!

* * *

1992’de çıkardıkları ve grupla aynı ismi taşıyan ilk albümlerindeki “No Rain” adlı parçasıyla iyi bir çıkış yapmıştı Blind Melon. Ama 1995’te çıkan “Soup” adlı ikinci albümlerinden sonra vokalist Shannon Noon aşırı dozda kokainden ölünce, grup için işler iyi gitmedi ve 1999’da dağıldılar. 2006’da yeni bir vokalistle bir araya geldiler, fakat eskisi gibi değiller. İşte ikinci albümlerinden favori parçam “Mouthful of Cavities”i aşağıya koydum. Geri vokaldeki konuk vokalist Jena Kraus’un sesine dikkat edin. Kraus’un Myspace’de bir sayfası da var. Ama o sese rağmen bir türlü iyi bir çıkış yapamadı.

6 comments:

Mister No said...

Ultra pozitivist bir yazı olmuş.
Alıntıladığım kısım oldukça anlamlı: "Madem bu cinlerden faydalanmak mümkün, hoca efendi niye onları çağırıp Türkiye’deki şu şeytan işi laik düzeni yıktırmıyor? Valla ben olsam şu cinleri İsrail denen şer milletinin ve onun destekçisi büyük Deccal Amerika’nın üstüne bir salıverirdim, Gazze’ye girmek, tek başına tüm Araplara ve İslâm âlemine kafa tutmak ne demekmiş görürdüler. "
Güzel soru.Cinlerin de müsbeti,menfisi var diyorlar.Yani onların da imanlıları,kafirleri varmış. Demek ki o alemde de şu an inançsızlar teknik olarak üstün olmalı ki faydaları dokunmuyor.Neyse ben tırsarım böyle hikayelerden.

bliyaal said...

Bak, o aklıma gelmedi. Eğer cinlerin arasında Ergenekoncu, darbeci, ulusalcı tipler varsa bağlantıya geçmek lazım. Güçlerimizi birleştirmemiz lazım. Anlaşmak mümkün olursa belki bunları bizim AKP’lilerin ve liberallerin peşine takarız. Hatta Darwinci cinler varsa ben şahsen Adnan Hoca ve Mustafa Akyol’un peşine birkaç tane takmak isterim. Akıllarına estikçe çarpsınlar herifleri.

Mister No said...

Cinleri kullanmak büyüye giriyor ve büyü kesinlikle yasaklanmıştır.ben işin uzmanı değilim,öyle diyorlar. Fethullah Hoca'nın yasaklanmış bir şeyi neden önerdiğini anlamadım.Böyle demiş olduğuna göre bir bildiği vardır. Hoca olan o.

Mister No said...

Hocam bir kaç yazı daha da gir de istifade edelim yahu.

Anonymous said...

dünyadaki ateist çevrelerin ve bizdeki gizli-açık din düşmanlarının bir kez daha anlaması gereken esas mesele evrim (başına bilimsel unvanı ya da maskesi konulsa da) sonuçta teoridir bilim değildir. kanıtlanmış bilimsel bir gerçek te değildir. darwin de ne kadar şişirilirse şişirilsin sonuçta ortaya teoriden başka birşey çıkaramamış (daha sonra takipçileri de aynı teoriyi tekrarlamaktan başka bir şey yapamamışlardır.) evrim, sadece birkaç illüstrasyon çalışmasından öteye geçememiştir. bu nedenle darwin bilim dünyasında kutsal bir kanun koyucu olmadığı gibi evrim de bilimin bir parçası değildir. evrim teorisine inanmayan yada karşı çıkanları bilim düşmanı olarak kabul etmek hangi zeka seviyesinin işidir, ne tür bir mantık ürünüdür biraz düşünmek gerek. kimsenin darwin veya evrim konusunda sevme inanma ya da alkışlama gibi tavırlar takınma zorunluluğu da yok.

Anonymous said...

unutmadan eklemem gerek.
darwinistlerin maymun torunu olduklarını söyleme hakları olduğu kadar, sanırım bizim de Allah'ın yoktan yarattığı Hz. Adem' in torunu olduğumuzu gururla söyleme hakkımız vardır.