Sunday, March 08, 2009


CEHENNEMDEKİ PEYGAMBER

Son günlerde internetteki torrent sitelerinden film indirip izleme hastası oldum. Bu işleri maalesef geç takip ediyoruz. İndirip izlediğim son filmlerden biri de M. Night Shyamalan’ın 2000 tarihli, başrolünde Bruce Willis ve Samuel L. Jackson’ın oynadığı Unbreakable. Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri oldu. Gerçi film işlerinden pek anlamam, ama hem Willis hem de Jackson rollere tam oturmuşlar bence. Filmin özellikle müziklerini beğendim. Hatta dayanamayıp, filmin soundtrack’ini de malum sitelerden indirdim. Beğendiğim parçalardan birini de (The Orange Man) aşağıya ekledim. (Şarkının çaldığı sahne de güzeldi üstelik.) Beğendiğim bir diğer film de Hugh Jackman, Christian Bale ve Michael Caine’in oynadığı 2006 tarihli The Prestige oldu. Başlangıçta olaylar biraz yavaş aksa da film sonlara doğru daha heyecanlı hâle geliyor. Her iki filmin sonu da sürpriz bir finalle bitiyor.



Filmlere bakacağım deyip internette gezinirken evvelki gün ilginç bir habere rastladım. Haberde anlatıldığına göre, Müslüman kardeşlerimiz 2002 yılında İtalya’nın Bologna şehrindeki San Petronio bazilikasına bir saldırı düzenlemeyi planlamışlar. Nedeni de bazilikada bulunan 1415 tarihli bir freskin peygamber Muhammed’i cehennemde iblisler tarafından işkence ediliyor hâlde göstermesi imiş. Freski yapan İtalyan ressam Giovanni da Modena aslında resimde Dante’nin İlâhi Komedya’sından bir bölümü tasvir ediyormuş. Haberin yazıldığı tarihte kilisenin freskin olduğu bölümü ziyaretçilere kapalı imiş ve sadece belirli bir uzaklıktan görülebiliyormuş. (Olaydan bahseden iki haber şurada: 12; bir de İtalyanca bir sitede bahsediliyor. En tepedeki resim İlâhi Komedya’yı resimleyen Gustave Dore’nin peygamberin olduğu sahneyi anlatan resmi, aşağıdaki iki resim de malum freske ait.)



Merak edip Dante’nin kitabından ilgili bölümü buldum. Kitabı okuyalı neredeyse 10 sene olmuş, unutup gitmişiz. Malum kısım şöyle:

(22) Dibi delik, tahtası eksik hiçbir fıçı,
benim gördüğüm, tepesinden tırnağına bağarı
deşik biri gibi parçalanmış olamazdı.

(25) Bacakları arkasından sarkıyordu bağırsakları;
iç organları ortadaydı,
yenilenlerden bok yapan murdar keseyle birlikte.

(28) Onu görmek için olanca dikkatimi verince,
bana baktı, göğsünü açtı elleriyle,
“Bak nasıl paralıyorum kendimi” dedi,

(31) “Bak Muhammed de nasıl sakat edildi!
Önümde ağlayarak giden de Ali,
çenesinden tepesine yüzü kesili.

(34) Burada gördüğün öteki kişiler
yeryüzünde bölücülük, bozgunculuk tohumu ektiler,
bu nedenle ikiye bölündüler.

(37) Arkamızdaki zebani bizi denetler,
bu acılı yolu her döndüğümüzde,
bu sürüdeki herkesi

(40) gözünü kırpmadan kılıcıyla bir daha şişler;
çünkü yaralarımız kapanmıştır yine,
yeniden onun önüne geldiğimizde.

(43) Sen kimsin peki,
yoksa günahına biçilen diyeti geciktirmek için mi,
oyalanmaktasın bu köprüde?”

(…)

(61) Bu sözleri bana Muhammed söyledi,
daha önce kaldırmış olduğu ayağını indirdi,
yere bastı, uzaklaşıp gitti.

Kitabı İtalyanca orijinalinden çeviren Rekin Teksoy daha önce Boccacio’nun Decameron’ununu çevirdiği için İtalya cumhurbaşkanından şövalye ünvanı almış. İlâhi Komedya çevirisi için de İtalya senatosundan çeviri ödülü almış. Olay kitapta 28. kantoda geçiyor. Türkçede Teksoy’un çevirisinin biri beyaz, diğeri de saman kâğıda olmak üzere iki baskısı var. Ben şu baskıyı kullandım (s. 231-233). Hadi Irak’ın işgali yüzünden bu adamların Londra’da metro bombalamalarını, otobüs havaya uçurmalarını, İstanbul’da HSBC binasını yerle bir etmelerini anladık da, sırf bir resim yüzünden kilisenin tekine saldırı düzenlemek de ne oluyor?

Hatırlayın, Danimarka’da yayınlanan peygamber karikatürleri yüzünden burada iki rahip öldürmüşlerdi. Facebook’da bu karikatür olayı ile ilişkili olarak Danimarkalıların açtığı bir gruba üyeyim. Oraya da ara ara bu tarz tiplerden tehdit ve küfür yorumları geliyor ve ne yazık ki bunların çoğu Türkler tarafından yazılıyor. Üstelik grubun tanıtım yazısında söz konusu grubun İslâm dinine karşı olmadığı da belirtiliyor. Ancak işin matrak tarafı, Türklerin yazılarının neredeyse tamamı Türkçe oluyor. Hâliyle Danimarkalılar hiçbir şey anlamıyorlar ve yorumları siliyorlar. Bir kısım tip de grubun moderatörlerine mesaj atarak tehditte bulunup küfür ediyor. Bu nedenle normalde herkese açık olan grup zaman zaman dışarıya kapatılıyor ve üyeler arasından böyleleri temizleniyor.

Hatta bir defasında gruba yazdığım bir yorum yüzünden bir Türk kızından bir mesaj aldım. İmlâsına hiç dokunmadan mesajını aşağıya yazdım:

sizi merak ediyorum hiç mi merak edip kur-an okumuyorsunuz???şu bedendeki kusursuz bir şekilde işleyen organizmaya bak güneşe bak ay'a bak bunların hepsi tesadüf mü???sana bir hisse birgün sahabelerden biri otururken yanına biri gelir derki sen ALLAH'a inanıyormuşsun bna ALLAH'ıgöster.ben puta buna inanıyorum diyerek elindeki çamurdan yapılmış aciz nesneyi gösterir.bunun üzerine sahabe(a.s.)bana bi ayran getirin der.ayran neyden yapılır diye sorar adam yoğurt we sudan der sahabe ise cevap werir o zaman yoğurt we ayranı bana göster der tabi adam gösteremz ve kelime-şahadet getirerek müslüman olur eşşehedü enla ilahe illallah ve eşhedü enle muhammeden resürullah..inşallah anlamışsındır eğer merak eder şüpheye düşersen araştır..

Böyle olunca kıza bir mesaj gönderip şöyle dedim:

Başkalarına sizin gibi düşünmedikleri için kızacağınıza, insanların arasındaki farklılıkları kabul edip hoşgörülü davranmayı ve onlarla barış içinde yaşamayı denerseniz çok mu zor olur sizin için? Körü körüne inanmak yerine sorgulamayı ve anlamayı denerseniz hayattan alacağınız nasip daha fazla olur sanırım.

Tabii kız beni anlamadı ve yine kendi bildiğini okuduğunu gösteren bir mesaj daha gönderdi; ben de işi orada bıraktım. Aydınlanma devrinin önemli yapıtlarından olan Ansiklopedi’nin hoşgörü maddesinde Diderot şöyle yazıyor (Ansiklopedi’nin sadece metin bölümü 17 ciltten oluşuyor, Türkçesi ise sadece seçilmiş parçalardan yapılan küçük bir derleme. Bu nedenle tam bir İngilizce kaynak da veremedim):

Sizin kanılarınız benden nefret etme hakkını size tanıyorsa, benim kanılarım sizden nefret etme hakkını bana niçin tanımasın? “Hakikati ben biliyorum” diye haykırırsanız, ben de aynı yüksek sesle “hakikati ben biliyorum,” diye haykırırım. Ve ayrıca şunları da eklerim: aramızda barış olduktan sonra, sizin mi yoksa benim mi yanıldığımın benim için ne önemi var? Ben körsem, bir körün yüzüne sizin şamar indirmeniz gerekir mi? (s. 218)

Ansiklopedi’nin 18. yüzyılda yayınlandığını (ciltlerinin basılışının tamamlanma tarihi 1765) düşünürseniz, bizim müslüman kardeşlerimizin nefret ettikleri Batılılardan bu gibi konularda ne kadar geri olduklarını tahmin edebilirsiniz. Bu durumları düzelir mi peki? Bence ı-ıh!

5 comments:

Alp ve Ege'nin Annesi said...

S.A lari C.C lere özen gösteren kizimiz, Turkce alfabeye ayni özeni göstermemis...

Harikasin, tesekkurler paylastigin bilgiler icin...

bliyaal said...

Sen de sağolasın. O kızımız da bizdeki tipik saf ötesi dinci kesimi simgeliyor.

Mister No said...

Dinci kesimin bilime niye ihtiyacı olsun ki? Onlar her şeyi açıklayabiliyor zaten. Elin adamı orada burada kazı yapıp,fosil filan incelerken bizimkiler Harun Yahya'dan öğrenirler o fosillerin ne olduğunu.Masrafsız,çabasız bilgi.

bliyaal said...

Üstelik Adnan Hoca tarikata girenlere “motor” da veriyormuş. İnternetten bir bak istersen. Erkekler için faydalı bir hizmet “netekim.”

MuratS said...

islam çok büyük bir nüfus barındıran bir medeniyet 2 milyara yakın olan bir nüfustan bahsediyoruz şimdi tutupda onlardan birinin yazdığı br mesajla tüm islam alemine eleştirmen aklıma arada sırada türkiyede rusya pasaportu ile grülen bir fahişe yüzünden tamamı fahişe zannedilen rusya ve BDT ülkeleri kızlarını getirdi ne konuy gireceğim ne kızı yazdıklarına haklımıyım haksızmıyım ?