CINDERELLA
Sonunda tezi yazmaya başladım. Başlarda nereden nasıl başlasam diye düşünürken, birkaç gün önce oturdum bir-iki paragraf karaladım; devamı da ardından geldi. Konusu iki grup – liberaller ve sosyalistler – iktisatçı arasında geçen bir tartışma olduğu için, her iki tarafın da yazdıklarını toplamak gerekiyor. Maalesef sosyalistlerin yazdıkları makaleler her yerde bulunmuyor. Tam da bu tartışmada yazılan makalelerin derlendiği dokuz ciltlik bir kitap var. Bizim memlekette bulunmaz diyordum, ama sonunda Koç Üniversitesi kitabı alıp kütüphanesine koymuş. Fakat esas mesele Koç’un kütüphanesine girmek, zira benim bildiğim kadarıyla kütüphanelerine herkesi almıyorlar.
Bunlarla uğraşırken arada müzik dinliyorum. Bu aralar sıkça dinlediğim grup 80’lerin Glam Rock grubu Cinderella. Şimdilerde Limp Bizkit, Linkin Park, System of a Down gibi gruplar varmış. Valla bunlar beni hiç sarmaz. Metal falan mı yapıyor bunlar acep? Metal dinleyecekseniz Iron Maiden, Megadeth ya da Slayer gibi grupların 80’lerdeki albümlerini dinleyin, Black Sabbath falan alın. Hem bakınız, Ozzy Osbourne şutlandıktan sonra Black Sabbath’ın vokalisti olan Ronnie James Dio grupla yeniden birleşip “Heaven and Hell” adı altında turlamaya başlamış. Dio’daki ses Osbourne’da yok. Büyük adam şu Dio vesselam. Cinderella önümüzdeki yıl tura çıkıyormuş, ama bizim buralara uğramazlar herhalde. İki şarkısının videosunu buraya koyayım dedim. Müzik dediğin işte bu yahu!
Sonunda tezi yazmaya başladım. Başlarda nereden nasıl başlasam diye düşünürken, birkaç gün önce oturdum bir-iki paragraf karaladım; devamı da ardından geldi. Konusu iki grup – liberaller ve sosyalistler – iktisatçı arasında geçen bir tartışma olduğu için, her iki tarafın da yazdıklarını toplamak gerekiyor. Maalesef sosyalistlerin yazdıkları makaleler her yerde bulunmuyor. Tam da bu tartışmada yazılan makalelerin derlendiği dokuz ciltlik bir kitap var. Bizim memlekette bulunmaz diyordum, ama sonunda Koç Üniversitesi kitabı alıp kütüphanesine koymuş. Fakat esas mesele Koç’un kütüphanesine girmek, zira benim bildiğim kadarıyla kütüphanelerine herkesi almıyorlar.
Bunlarla uğraşırken arada müzik dinliyorum. Bu aralar sıkça dinlediğim grup 80’lerin Glam Rock grubu Cinderella. Şimdilerde Limp Bizkit, Linkin Park, System of a Down gibi gruplar varmış. Valla bunlar beni hiç sarmaz. Metal falan mı yapıyor bunlar acep? Metal dinleyecekseniz Iron Maiden, Megadeth ya da Slayer gibi grupların 80’lerdeki albümlerini dinleyin, Black Sabbath falan alın. Hem bakınız, Ozzy Osbourne şutlandıktan sonra Black Sabbath’ın vokalisti olan Ronnie James Dio grupla yeniden birleşip “Heaven and Hell” adı altında turlamaya başlamış. Dio’daki ses Osbourne’da yok. Büyük adam şu Dio vesselam. Cinderella önümüzdeki yıl tura çıkıyormuş, ama bizim buralara uğramazlar herhalde. İki şarkısının videosunu buraya koyayım dedim. Müzik dediğin işte bu yahu!
1988 tarihli “Long Cold Winter” adlı ikinci albümlerinden “Don’t What You’ve Got (Till It’s Gone)”
I can’t tell ya baby what went wrong
I can’t make you feel what you felt so long ago
I’ll let it show
I can’t give you back what’s been hurt
Heartaches come and go and all that’s left are the words
I can’t let go
If we take some time to think it over baby
Take some time, let me know
If you really want to go
Don’t know what you got till it’s gone
Don’t know what it is I did so wrong
Now I know what I got
It’s just this song
And it ain’t easy to get back
Takes so long
I can’t feel the things that cause you pain
I can’t clear my heart of your love it falls like rain
Ain’t the same
I hear you calling far away
Tearing through my soul I just can’t take another day
Who’s to blame
If we take some time to think it over baby
Take some time let me know
If you really wanna go
Don’t know what you got till it’s gone
Don’t know what it is I did so wrong
Now I know what I got
It’s just this song
And it ain’t easy to get back
Takes so long
Do you wanna see me beggin’ baby
Can’t you give me just one more day
Can’t you see my heart’s been draggin’ lately
I’ve been lookin’ for the words to say
Don’t know what you got till it’s gone
Don’t know what it is I did so wrong
Now I know what I got
It’s just this song
And it ain’t easy to get back
Takes so long
Don’t know what you got till it’s gone no
Don’t know what it is I did so wrong
Now I know what I got
It’s just this song
And it ain’t easy to get back
Takes so long
1990’da çıkan üçüncü albümleri “Heartbreak Station”dan aynı adlı parça:
Waiting at the station
Tears filling up my eyes
Sometimes the pain you hide
Burns like a fire inside
Look out my window
Sometimes it’s hard to see
The things you want in life
Come and go so easily
She took the last train out of my heart ooo, ooo
She took the last train
And now I think I’ll make a brand new start
She took the last train out of my heart
Watching the days go by
Thinking ’bout the plans we made
The days turn into years
Funny how they fade away
Sometimes I think of those days
Sometimes I just hide away
Waiting on that 9:20 train
Waiting on a memory
She took the last train out of my heart ooo, ooo
She took the last train
And now I think I’ll make a brand new start
She took the last train out of my heart
My lady’s on the fly and she’s never coming back
My love is like a steam train rolling down the tracks yea, yea
She took the last train out of my heart ooo, ooo
She took the last train
And now I think I’ll make a brand new start
She took the last train out of my heart
She took the last train ooo, out of my heart
She took the last train
And now I think I’ll make a new start
Last train out of my heart
11 comments:
Ben de Cinderella yi severim! haklisin metal konusunda iron maiden dinleyeceksin...:))
Muzik tam bir jenerasyon gostergesi, bunu bir kac sene once Doors albumu ararken orda calisan yeni yetmenin hic adini duymamis olmasinda ciddi bir bicimde farketmistim.
Simdikiler diye bahsettiklerini begenmeme sebebin yaslaniyor olman!! :)))))))))
alıyorlar. Ama almazlarsa bana bir haber et, yardimci olabilecek "hatirli" dostlarim var :)
Bu arada senin bu "iktisatçı" yonunu bilmiyordum üstadım. Bir ara üzerine egilelim bu meselenin...
Fulya,
Doors’un adını nasıl duymamış o adam yahu? Hadi dinlemese bile, en azından öyle bir grubun olduğunu bilir. O jenerasyon meselesinde haklısın. Yeni şeyleri beğenmiyorum. Tek tek araştırasım da yok, arada bir televizyonda görürsem bakıyorum, iste o kadar. Taa 93 yılında Metallica İstanbul’a geldiğinde konserine gitmiştim. 14 sene olmuş. Bu gidişle birkaç sene sonra orta yaş krizine girmesek bari :))
Herackles hocam,
Bak o dediğin gerçekten iyi oldu. Alma işini bizim hocalardan soruşturayım bir, zira en son konuştuğumda aklımda öyle kalmış. Eğer almıyorlarsa veya başka türden bir zorluk varsa sana muhakkak haber veririm. İktisat meselesine ne zaman istersen eğiliriz. Biz iktisatçıyız, oku oku bitiremedik iktisadı :))
dur, o zaman ben sana bir eposta atayım.
Tezinin konusu ilgimi cekti. Peki sosyalist ve liberali sen nasil tanimlarsin. Kabaca bir sosyalist devletcilikten, liberal de ozellestirmeden yana mi diye dusunuyorsun? Ben bir turlu bu ikisi arasinda keskin bir ayrim yapamiyorum. Bir insan hem sosyalist hem liberal olamaz mi?
Bijou,
Aslında bunlar zor sorular. Sosyalizm ve liberalizm arasında kesin bir ayırım yapmaktan ziyade, ikisinin sınırlarını çizmek daha zor. Ama becerebildiğim kadarıyla yanıtlayayım:
Liberalizmin doğrudan bir tanımını vermek güç. Kimileri liberalizmi siyasi bir teori ya da doktrin olarak görür. Kimilerine göre de ekonomik bir doktrindir. Bu açıdan kavramın oldukça muğlak bir niteliği bulunuyor. Çeşitli liberalizm biçimleri de var. Örneğin, “eşitlikçi liberaller” refah devletini destekler, eğitim ve sağlık hakları gibi bazı sosyal ve ekonomik hakları savunur. “Libertenyen liberaller” ise piyasa ekonomisini savunur, devletin geliri yeniden dağıtan politikalarına karşı çıkarlar. İngiliz liberalizmi sınırlı devleti savunurken, Fransız liberalizminin devletçi bir niteliği vardır.
Yine de liberallerin kabaca ortak birtakım nitelikleri var. Çok genel olarak bunlar: a) üretim araçlarında özel mülkiyet, b) serbest piyasa ekonomisi, özellikle serbest ticaret, c) devletin ekonomiye ve kişi haklarına müdahalesinin en aza indirilmesi. Haklar açısından bakıldığında durum şöyle: liberallere göre insanlar birbirlerinden farklıdır, farklı amaçları ve çıkarları vardır. Bunlar kendi amaçlarını gerçekleştirmeye muktedir, özgür ahlaki varlıklardır. Toplumun da bireylere bunların rahatça yaşanabileceği bir ortamı sunması gerekir. Burada liberalizm, insanı iyi niyetli ya da bilinçli olarak kötülük planlamayan bir kişi olarak görür. Zaten bütün liberaller bireycidir. Benim kafamdaki liberal tanımı bu şekilde.
Sosyalizme gelince; en başta, sosyalizm üretim araçlarının mülkiyetinin devletin eline geçmesi demek değildir. Esasen Marx’ın ve Engels’in yazdıklarına bakarsan, sosyalizm sadece kapitalizmden komünizme geçişin ara aşamasıdır. Yoksa sosyalizm diye başlı başıma bir üretim biçimi yoktur. Ama günümüzde sosyalizm ile komünizm kelime olarak neredeyse eşanlamlı hale geldi.
Sosyalistlere göre üretim araçlarında özel mülkiyet, toplumdaki bütün ekonomik ve siyasi adaletsizliklerin kaynağıdır. Zira bu tarz bir mülkiyet, insanlar arasında ekonomik güçleri açısından farklılaşma yaratarak bir sömürü düzeni kurar. Buna göre sosyalizmin en önemli özelliği, bu sömürünün ortadan kaldırılması amacıyla üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıdır. Fakat bu araçların devletin eline geçmesi demek değildir bu. Toplumsallaştırma, söz konusu araçların yaptığı işten etkilenen insanların, bu araçların kullanımında ve bunların hangi işe tahsis edileceğinde söz sahibi olması demektir. Bunun için illa devletin olması gerekli değil.
Ben sosyalizmi daha ziyade, kapitalizmin yarattığı eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri ortadan kaldırmak amacıyla, toplumsal yapıya – özellikle ekonomik açıdan – müdahale etmek, gerektiğinde bu yapıyı değiştirmek biçiminde anlıyorum.
Burada iki görüşün toplumu algılamasında önemli bir farklılık var. Liberaller “bireylere”, sosyalistler “sınıflara” atıf yaparlar. Liberallerde birey-toplum çatışması vardır. Sosyalistlere göre ise birey toplumdan ayrı düşünülemez. Liberallere göre, bir fabrika sahibi ile o fabrikada çalışan işçi sadece iki farklı “bireydir.” Sosyalistlere göre, bunların ikisi de farklı “sınıflara” ait, toplumda eşitsiz ilişki içinde bulunan insanlardır.
Benim sosyalizm-liberalizm ayrımı olarak kafamda esas belirleyici olan şu:
İnsan aklı, etrafında olup bitenleri olayları anlamaya, bunlardan birtakım kanunlar çıkarmaya ve gerektiğinde bunları değiştirmeye muktedirdir. Gerçekliği bilmenin aşılamaz bir sınırı yoktur. Şu anda bilinmeyen ya da anlaşılamayan şeyler ileride insan algılayışının sınırları genişledikçe çözülecektir. Toplumun gidişatını belirleyen kanunlar bilindiğinde, toplam istenilen şekilde yön vermek mümkündür. Marx “tarihi yapan insanlardır,” demiyor muydu?
Liberaller ise insan aklının her şeyi anlayamayacağını, yani aklın bazı sınırları olduğunu iddia ederler. Örneğin, toplumun hangi kanunlara tabi olarak işlediğini tam manasıyla bilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, insanın işleyişini anlamadığı bir yapıya yön vermesi ya da onu değiştirmeye çalışması, ancak ve ancak o yapının işleyişini bozar. Bu nedenle de toplumun işleyişine müdahale etmemek, onu kendi haline bırakmak gerekir. Bu da çoğu durumda liberalleri “düzenin adamı” yapar.
Bir insanın hem sosyalist hem de liberal olması sanırım iki açıdan değerlendirilebilir: ekonomik ve siyasi.
Ekonomik anlamda hem liberal hem de sosyalist olmak mümkün değil. Zira üretim araçlarının özel mülkiyeti, serbest piyasa ekonomisini zorunlu kılar. Özel mülkiyet olmadan piyasa ekonomisi olmaz. Halbuki sosyalistler açısından üretim araçlarında özel mülkiyet kabul edilemez bir şeydir. “Üretim kapitalist yoldan, bölüşüm sosyalist yoldan yapılsın,” demek de bu yüzden olmaz. Daha en başta bu mülkiyet meselesi yüzünden ikisinin ekonomik açıdan uzlaşması mümkün değildir. Ama ikisinin ortası bir yol olarak, ekonomiye devlet müdahalesi benimsenebilir. Sosyal devlet uygulaması yapılabilir.
Siyasi açıdan hem liberal hem de sosyalist olmak mümkün. Nitekim ben bu ikisi arasındaki farklılığın sadece ekonomik nitelikli olduğunu düşünüyorum. Bir sosyalistin bireysel hakları savunması, bireyin devlet karşısında özgürlüğünü savunması pekala mümkündür. Ancak burada ilginç bir ikilem var: sosyalist toplum uygulamaları bize, piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılmasıyla hümanizmin temel değerlerinin de tehlikeye girdiğini gösterdi. Zaten şimdiye kadarki sosyalizm uygulamalarının yumuşak karnı da bu mesele oldu. O yüzden, sosyalistlerin, bu değerlerin başka bir toplum biçimi içerisinde nasıl yaşama geçirileceği sorununu çözmeleri gerekiyor.
Cooook tesekkur ederim bliyal. Yazmis oldukların acıkcası benımde 3 asagi 5 yukarı dusunduklerım ıdı ama senın gibi boyle detaylı ıfade edemezdım. Sıyasal durusun nedir dediklerinde, genelde hepimiz tek kelime ile kendimizi ifade ediyoruz. Ben liberal derim mesela, bundan kastim ozgurlukcu+serbest pıyasa yanlısı. Lakin serbest piyasa derken her onune gelenin ozellestırılmesinede karsiyım, Petkim, Tekel..vb. ayni zamanda 10 yildir da sol partılere oy verıyorum. Ha TR’de solculuk ne derece var o ayriiiii. Solcu kımlıgımıde vurgulamak ısterim. Simdi ben liberal-solcu mu demeliyim?
Birde modorate diye bir tabir cikti. Bundan bir sey anlayaniniz var mi? Ilımlı bir siyasal gorus nasıl olur?
Bijou,
Senin bahsettiğine göre, sana siyaseten “sol-liberteryen” demek lazım sanırım :)) Serbest piyasa yanlısı olmakla birlikte, eğer gerektiğinde ekonomiye müdahale edilmeli diyorsan ekonomik açıdan da “Keynesçi” oluyorsun. Bak, sana aşağıda bir link verdim. İngilizce bir test var, sonuçlarına göre seni politik yelpazede bir yerlere oturtuyor. Ben iki defa yaptım, sonuç aynı çıktı. Sol-liberteryen çıktık. Neredeyse Gandhi ile üst üste bineceğiz. Halbuki ben Hitler’e yakın bir şey bekliyordum :)) Testi yaparsan sonucu bana da söyle, merak ettim :))
http://www.politicalcompass.org
Ben de ılımlı sözünü tam anlamıyorum. Mesela ılımlı-faşist olur mu? Yani adam seni aynı ırktan değilsin diye dövecekken, sadece bir-iki tokat atıp geçiştiriyor mu? Uzlaşmacı diyeceğim, ama o zaman da tavizkar olur. Belki fikirlerinde daha yumuşak ya da aşırı değil diye nitelendirilebilir.
Bence Türkiye’de batıdaki gibi ne sol ne de sağ olabilir. Bunlar o toplumların tarihlerinden kaynaklanan, köklü akımlar. Halbuki bizde bu akımların kökleri, daha doğrusu temelleri yok. Hepsi dışarıdan gelme. Cemil Meriç’in bir sözü vardı: “Türkiye’de sağ-sol yoktur, sadece ahlaklı ve ahlaksız insanlar vardır.” İşte durum aynen böyle.
Your political compass
Economic Left/Right: -5.38
Social Libertarian/Authoritarian: -0.92
en sonda ki grafikte ise kirmizi noktayi lef-libertarian a koymus. bu durumda ayniyiz galiba :)
Bijou,
Benim durum şöyle çıktı:
Economic Left/Right: -6.50
Social Libertarian/Authoritarian: -1.85
Sağa ve otoriteryenliğe benden çok az bir şey daha yakınsın, yuvarlarsak 1 birim kadar yani. O yüzden tabloda neredeyse aynı yerdeyiz.
Kolay gelsin!
www.elifsavas.com/blog
Post a Comment