İSLÂMÎ ÜTOPYA
Bugün Hürriyet gazetesinin ön sayfasında matrak bir haber vardı. Okuyunca pek bir güldüm. İran cumhurbaşkanı Ahmedinejad önceki gün öğretmenler günü nedeniyle düzenlenen törende eski öğretmeninin elini öpüp alnına koymuş. Öğretmeni de onu kucaklamış. Öğretmen kadın ya, şeriatçı takımı pek bir sinirlenmiş. Aşırı dinci Hizbullah dergisi şöyle yazmış: “Bu tür ahlâksızlıklar dini ve kutsal değerlerin ihlâl edilmesi sonucunu doğurur.” Zira şeriat yasaları iki cinsiyet arasında, yakın akrabalar dışındaki fiziksel teması kesin olarak yasaklıyormuş. Daha önce, stadyum tribünlerinin kadınlara açılmasını önerdiğinde de dincilerin eleştirisine uğramış bizim Ahmedinejad.
Yalnız, en güzel haber Hürriyet’in 30 nisan günü verdiği. Habere göre, İran’da çıkartılan yeni bir talimatname ile erkeklerden saçını uzatan ya da havaya diken cezalandırılacak, bu modelleri uygulayan berberin ruhsatı iptal edilecekmiş. Erkeklerin yüz kremi ve jöle kullanması, kaş aldırması da yasakmış. Bir kısmını haberden aktaralım:
“İtimad gazetesinin haberine göre, polis teşkilatının berberlere gönderdiği yeni talimatname ile, "İslam geleneklerine uymayan Batı stilinde saç tıraşı ve modeli yapılması" yasaklandı.
“Tahran Berberler Derneği Başkanı Muhammed Eftekari-Fard, "Berber dükkanlarına ruhsat verilirken, Amerikalı ve Avrupalılar gibi saç modelleri yapılmaması koşulu bulunuyor. Buna rağmen kentin bazı berberlerinde bu tarz saç tıraşları yapıldığı görülüyor. Biz bu konuda defalarca uyarı yaptık. Kurallara aykırı saç yapmayı sürdüren üyelerimizden desteğimizi çekeceğiz. Gerekirse ruhsatlarını geri alacağız" dedi. Eftekhari-Fard, berberlere kesin talimat yollayan polisin bu kurallara uyulmaması durumunda cezai önlemler de alacağını söyledi.
“Polis talimatı ayrıca, erkek berberlerinde yüz kremleri sürülmesi, kaş aldırılması ve özel makyaj yapılmasını da yasaklıyor. Kıyafet uygulaması sadece kadınları hedef almıyor ve erkeklerin de aşırı kabul edilen kılık kıyafetlerine karışılıyor. Saç stilleri talimatnamesinden önce, kısa ya da dar tişörtler giyinen erkekler de sokakta uyarılıyordu. Ülkede ayrıca erkeklerin kravat ve papyon takması da yasak. Kravat, Batı emperyalizminin sembolü olarak görülüyor ve bilindiği gibi başta Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad olmak üzere ülke yöneticileri hiç kravat takmıyor.”
Bugün Hürriyet gazetesinin ön sayfasında matrak bir haber vardı. Okuyunca pek bir güldüm. İran cumhurbaşkanı Ahmedinejad önceki gün öğretmenler günü nedeniyle düzenlenen törende eski öğretmeninin elini öpüp alnına koymuş. Öğretmeni de onu kucaklamış. Öğretmen kadın ya, şeriatçı takımı pek bir sinirlenmiş. Aşırı dinci Hizbullah dergisi şöyle yazmış: “Bu tür ahlâksızlıklar dini ve kutsal değerlerin ihlâl edilmesi sonucunu doğurur.” Zira şeriat yasaları iki cinsiyet arasında, yakın akrabalar dışındaki fiziksel teması kesin olarak yasaklıyormuş. Daha önce, stadyum tribünlerinin kadınlara açılmasını önerdiğinde de dincilerin eleştirisine uğramış bizim Ahmedinejad.
Yalnız, en güzel haber Hürriyet’in 30 nisan günü verdiği. Habere göre, İran’da çıkartılan yeni bir talimatname ile erkeklerden saçını uzatan ya da havaya diken cezalandırılacak, bu modelleri uygulayan berberin ruhsatı iptal edilecekmiş. Erkeklerin yüz kremi ve jöle kullanması, kaş aldırması da yasakmış. Bir kısmını haberden aktaralım:
“İtimad gazetesinin haberine göre, polis teşkilatının berberlere gönderdiği yeni talimatname ile, "İslam geleneklerine uymayan Batı stilinde saç tıraşı ve modeli yapılması" yasaklandı.
“Tahran Berberler Derneği Başkanı Muhammed Eftekari-Fard, "Berber dükkanlarına ruhsat verilirken, Amerikalı ve Avrupalılar gibi saç modelleri yapılmaması koşulu bulunuyor. Buna rağmen kentin bazı berberlerinde bu tarz saç tıraşları yapıldığı görülüyor. Biz bu konuda defalarca uyarı yaptık. Kurallara aykırı saç yapmayı sürdüren üyelerimizden desteğimizi çekeceğiz. Gerekirse ruhsatlarını geri alacağız" dedi. Eftekhari-Fard, berberlere kesin talimat yollayan polisin bu kurallara uyulmaması durumunda cezai önlemler de alacağını söyledi.
“Polis talimatı ayrıca, erkek berberlerinde yüz kremleri sürülmesi, kaş aldırılması ve özel makyaj yapılmasını da yasaklıyor. Kıyafet uygulaması sadece kadınları hedef almıyor ve erkeklerin de aşırı kabul edilen kılık kıyafetlerine karışılıyor. Saç stilleri talimatnamesinden önce, kısa ya da dar tişörtler giyinen erkekler de sokakta uyarılıyordu. Ülkede ayrıca erkeklerin kravat ve papyon takması da yasak. Kravat, Batı emperyalizminin sembolü olarak görülüyor ve bilindiği gibi başta Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad olmak üzere ülke yöneticileri hiç kravat takmıyor.”
Normalde bizim bildiğimiz, bu tür aşırı İslâmi rejimlerde sadece kadınlar ile uğraşılır. Demek ki, rejim ilerleyip “mükemmelliğe” doğru yaklaştıkça erkekleri de elden geçirmeye başlıyorlar. Buradan hareketle, geleceğin İslâmi toplumunun neye benzeyeceğini az çok tahmin etmeye çalışalım. Örneğin bu toplumda cinsiyet olmayacak – ne kadın ne de erkek. Hâliyle “cinsel ilişki” gibi insan evriminin daha alt bir aşamasına ait olan ve toplumu felakete sürükleyen hastalıklar da olmayacak. Hele “zina” denilen vahşet hiç olmayacak. Böylece, hem insanî hem de ahlâkî evrimin son aşamasına erişip, tepeden tırnağa “İslâmileşmiş” olan bu insanların başörtüsü ve tesettür gibi koruyucu elbiseler giymesine gerek kalmayacak. Hepsinden güzeli, insan cinsinin en büyük sapıklığı, en utanç verici ürünü, yerlerin ve göklerin asla kabul edemeyeceği korkunç Allahsızlığı “laiklik” belası da ortadan kalmış olacak. Tabii, bu sapıklığın doğal sonucu olan “Kemalizm” de olmayacak. Yalnız, benim tek üzüntüm, o günleri göremeyecek olmam. Yine de, bütün laiklere ve İslâm düşmanlarına karşı cesur bir mücadele yürütüp şehit düşmüş Hizbullah ve El-Kaideli şehit kardeşlerim ile cennetten bunları izleyeceğiz. Yanımızda göğüsleri yeni tomurcuklanmış huriler de olacak – o kadar olacak elbet! Yine de doğrusunu Allah bilir. Sadakallahül Azim.
Yahu, bizim Türkiye’deki dinciler bunları görmüyor mu? Bunlar, şu İran’da olanlara rağmen nasıl oluyor da bile bile böyle bir rejim isteyebiliyorlar, anlamak mümkün değil. İnsanın böyle bir ortamda yaşamayı istemesi için tek geçerli nedeni, herhalde akıl sağlığının yerinde olmamasıdır. Türkiye’deki dincilerin ellerine gerekli olan gücü geçirdiklerinde bizim hayatımızı toptan değiştirip, bu tarz bir baskı rejime kuracakları aşikâr iken, bunlara demokratik haklar tanınması ne kadar mantıklı? Demokratik haklar, demokrasiyi ortadan kaldırma hakkını da içerir mi?
10 comments:
"Yahu, bizim Türkiye’deki dinciler bunları görmüyor mu? Bunlar, şu İran’da olanlara rağmen nasıl oluyor da bile bile böyle bir rejim isteyebiliyorlar, anlamak mümkün değil. İnsanın böyle bir ortamda yaşamayı istemesi için tek geçerli nedeni, herhalde akıl sağlığının yerinde olmamasıdır. Türkiye’deki dincilerin ellerine gerekli olan gücü geçirdiklerinde bizim hayatımızı toptan değiştirip, bu tarz bir baskı rejime kuracakları aşikâr iken, bunlara demokratik haklar tanınması ne kadar mantıklı? Demokratik haklar, demokrasiyi ortadan kaldırma hakkını da içerir mi?"
Katılmıyorum. Böyle bir tehlikenin olmadığını görebiliyoruz. Bunu bir yazı yazıp uzun olarak açıklicam. Bunlar maalesef askeri ağırlıklı olan asker-sivil bürokrat çekirdeğin güç alanlarını korumak maksatlı ürettiği korkulardır. Kemalizm de zaten bunların ideolojisidir. Doğası gereği de elitisttir, sınıfsaldır.
İyi de Tansel’cim, AKP zamanında meclisten bir “zina yasası” geçirmeye kalkışmamış mıydı? Bu zinanın tanımı neye göre yapılıyordu? Hatta taa Refah Partisi zamanında bunlar “Kuran’dan Tevbe suresini ezberleyenlerin cezalarında indirim yapılsın,” bile demişlerdi. Yanlış hatırlamıyorsam, o zamanki adalet bakanı Şevket Kazan savunuyordu bunu.
1 ay kadar önce Atilla hoca anlatmıştı. Bu “Erbakancı gelenekten gelen” Saadet Partisi takımının düzenlediği bir panele katılmış. Hani bir süre önce bir kadının teki Amerika’ya gidip sperm bankasından mı ne döllenmişti. Magazinle ilgilenmediğimden ismini hatırlamıyorum. Konuşmacılardan biri bunu hatırlatıp “Bu kadının benim zürriyetimi bozmaya ne hakkı var?” demiş. Atilla hoca adama bakıp “Affedersiniz, ‘sizin’ zürriyetiniz mi?” demiş. Bunun üzerine adam “Yani bizim zürriyetimiz” diyerek düzeltmek zorunda kalmış. Hoca “Herkes bu konuda istediğini yapar, siz istemiyorsanız yapmazsınız, ama başkalarına da karışamazsınız,” demiş. Bize “Bunlar AKP takımından da dar görüşlü,” demişti.
Kemalistlerin bir kısmının elitist olduğu doğru. Birkaç hafta önce Serkan ile birlikte bir kitapçıda bu türden bir kadına rastladık. Biz kendi aramızda konuşurken bize laf attı. Ecevit’i savunacaktı. Ben de “70’lerdeki MC hükümetleri, yağ kuyrukları ne oluyor peki?” diye ilk cümlemi söylemiştim ki, baktım teyzem kaçıyor.
İyi de Can bana hala resmi ideolojinin kalıplarıyla yazıyorsun. Kemalistlerin hepsi bu ideolojinin gereği olarak elitisttir. Doğruyu bunlar bilir ve halka güvenmezler, bu yüzden darbe gerektiği zaman yapılmalıdır. 12 Eylül rejimini asker getirmiştir, üstelik sonraki hükümetlere hem değiştirtmemiş bununla birlikte çoğu kez de hükümetler işlerine geldiği için değiştirtmemişlerdir. Şimdi kendileri şikayet ediyorlar bu kemalistler. İyi de abicim sen koymadın mı bu anayasayı diye sorarlar adama.
Cumburliyet kazatasının ve kemalist ahalinin tonla icraatını sayarım ki islamcılardan hiç de aşağı kalmazlar, son derece tutuculardır ki bunu Atilla hoca meselesinde apaçık gördük. Devlet, resmi ideolojisini eleştirtmiyor. Eleştirel hiçbir görüşe, muhalefete tahammülü yok.
Rejimin laikliği de sosyal devletliği de (özellikle 367 olayı gösterdi ki) hukuk devletliği de tartışmalı. E iyi de neyi savunuyorsunuz, neyi koruyorsunuz hatta kimden koruyorsunuz diye sorarlar adama.
Münferit olaylarla laik olmayan bir rejimin laikliği de gidiyormuş gibi gösterilmesi bir tiyatrodur. Kaldıki bağlı oldukları sermaye kesimleri itibariyle rejime kapanma sürecini yapamazlar. Bana yobazlıklarını anlatırsan ben de AB sürecine neden bu kadar yaslanıyorlar diye sorarım?
ABD'de de çok aşırı uç tarikatların olduğu kitlesel desteğe sahip oldukları da ortada iken bizde çok daha münferit kalan islamcılığın tehdit algılanması da ayrı bir konu. Öncelikle şu oligarşik bürokratizmin hakkından gelinmesi gerekir. AKPyi bitim kadar sevmediğimi herhalde tahmin edersin.
Bliyaal, bak, Ahmedinajad Hanim'dan (!) bile yazilar geliyor sana!!!!! :o)
Aslinda bu konuyu erkeklerin tartismasini men etmeli. :oP Sonunda kafayi kapatip popomuzun ustune oturacak olanlar biz, kadinlar degil miyiz? Size ne oiluyor canim????!!!
Mesela kocam 3 kadin daha getirse eve, ben ilk ve oglan dogurmus bir kadin olarak, artik parmagimi bile kipirdatmam. Fena olmaz yani. Bir de carsafimin icine girer, ister pasakli yasar, ister kivirtirim. O da iyi.
Yok, yok, cok zor. Burada cok kalabalik Iran nufusu var. Ah, bir de onlara sor, ulkesini bir daha goremeyecek olmak nasil bir his. :o(
www.elifsavas.com/blog
Tansel,
Ben de zaten Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin bir bölümünün elitist olduğunu söylemiştim. Serkan’ı biliyorsun. Tezinin nasıl uzatma aldığını anlatmıştım sanırım. Çünkü kendisi serbest piyasayı ve sınırlı devleti savunuyordu, ama jürideki hocalar devletçi idi. Uzatma alınca ne oldu biliyor musun? O tezi Marksist görüşlü bir hoca ile yeni baştan yazmak zorunda kaldı. Olacak şey mi bu? Ben Marx üzerine yazdığım için paçayı kurtardım biraz.
12 Eylül için olanlar da doğru. Ben o dönem okula giderken, her gün defterde yeni sayfanın başına ve tahtanın üstüne “Atatürk” yazardık. Hatta mezun olurken öğretmen anı olsun diye o dönemden kalma bir sınav kağıdı vermişti, onun başında da “Atatürk” yazıyordu. Böyle Atatürkçülük olur mu şimdi?
Türkiye’de bir kısım tiplerin sırf menfaatlerini korumak için laiklik ve Atatürkçülük kılıfını kullandıkları doğru. Bugünkü Hürriyet gazetesinin haberine göre, CNN International’ın sitesinde yaptığı ankette, katılımcıların %76’sı askerin bildirisinin demokrasiye zarar vermediğini söylemiş. Orta sayfadaki başlıklara bak: “İstanbul ve Ankara’daki Mitingler İyi Şeyler” (ABD büyükelçisi demiş), “AKP Kuzu Postlu Kurt” (New York Post yazarı İran asıllı Amir Taheri demiş). Yahu, bu gazete Erdoğan’ın yağlamıyor muydu? Şimdi ibre tersine dönünce, onlar da kıblelerini değiştirdiler. Eskiden olsaydı bu haberleri basmazlardı. Bazı kanallar mitingleri görmezden gelmedi mi?
Bunların hepsinin olduğu bir gerçek, ama karşı tarafın da bunlardan hiç aşağı kalır yanı yok. Eskiden “İslâmî Hareket ya da Diriliş” var derlerdi. Refah Partisi başa gelince bir an kendilerini dizginleyemediler ve 28 Şubat oldu. O zamandan bu yana hareketlerinde daha sabırlı ve dikkatli davranıyorlar, çünkü RP deneyimi iyi bir ders oldu. İşte bu yeni kesimi AKP temsil ediyor. Gül’ün The Guardian gazetesi ile RP döneminde yaptığı röportajdan bahsedilmiyor mu bu aralar? İnternette posta gazetesinin bu röportajla ilgili resmi dolaşıyor. En basitinden “zina yasasından” bahsettim, daha ne diyeyim? Bu kesimin oylarını da alarak meclise girmiş bir partinin böyle bir yasa çıkartmaya çalışmasının neresi münferit? Münferit olsa bile, bu niteliğini değiştir mi? Şimdi asker bildirisini kınayanlar, bu yasa meselesi olduğunda neredeydiler?
Elif,
Mesele kadınları ilgilendirse bile, “o meselenin en doğrusunu erkekler bilir” diyenler muhakkak ki çıkacaktır. Kuran’da bile mahkemede 1 erkeğin şahitliği, 2 kadının şahitliğinin yerine geçiyor. Hâl böyleyken, söz kadınlara gelmez :)
Çarşaf dedim de, bir zamanlar Mevdudi diye tanınmış bir İslâmcının “Tefhimül Kuran” diye bir tefsirini okumuştum. Amcamın dediğine göre, kadınların camilerde kendilerine ayrılan yerde namaz kılmaktansa, evlerinde kılmaları, hatta evlerinde de odalarının bir köşesinde kılmaları daha iyi imiş! Yani kadınların hareket alanları git gide daralıyor.
Peygamber döneminde özgür kadınlar açık, köle kadınlar kapalı gezerlermiş. Hatta halife Ömer bir defasında pazarda bir köle kadını açık gezerken gördüğü için ona vurmuş. Şimdi bu kesimin bütün kadınları kapalı ya da kapanmaya çalışıyor. Bu kesimin kadınlara verdiği değeri düşündüğünde, kadınların köle kadınlar gibi kapanmaları çelişki olabilir mi? Hiç zannetmiyorum!
Şu kitabı okumuş muydun? Betty Mahmudi “Not Without My Daughter”. Amerikalı bir kadının İranlı bir adam ile yaptığı evliliği anlatıyor. Filmi de çekilmişti. Tavsiye ederim.
Can,
Senin Türkiye'deki fay hattını anlayacağın yok anlaşılar. Atatürkçülük denilen resmi ideoloji böyle birşeydir. Kullanılma falan değil! Böyledir. Dikte eder doğruyu. Sayfamda yazdım. Orada okuyabilirsin. Kemalizm 1923 de de asker sivil bürokrat diktasının ideolojisiydi bugün de böyle. Dolayısı ile darbeyle pek bir uyumludur ki hemen hemen bütün darbe süreçleri beni doğrular. Şu an asıl sorun bu ittihatçı çekirdektir. Verdiğin olay münferittir, ayrıca hatırlamıyorsun herhalde zina yasası konusunda epek de bir patırtı kopmuştu ve Mehmet Altan gibi bir liberal de Ahmen İnsel gibi bir solcu da imzalar atmışlardı. Bu tarz marjinal olgular her partide her toplumda olmuştur olacaktır. Bunu irtica tehlikesi diye pazarlayan ittihatçı zorbalara gereken cevap verilmezse asıl tehlike budur. O mitinglere giderek anca bu zorbaların ekmeğine yağ süreriz, kentli orta sınıflar saftirik saftirik yiyorlar, bakalım ne olacak. Sen bile yiyorsun ya ben ona şaşıyorum. Resmi ideoloji bu kadar etkili demekki!
AKP yanlılarının deyimiyle "Paranoyak Laikçi"ler arasına hoşgeldiniz.
Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır ki, onlar gibi düşünmediğinizde paranoyak ve laikçi oluyorsunuz...
http://www.mustafaakyol.org/archives/2007/04/her_laik_paranoyak_degildir.php
iki bir,
Akyol’un yazılarını okudum. Yeni bir yazı daha yazmış bu konuda. Bunlar kendilerine göre Türkiye’de sözde “dine yönelik saldırının” miladını 1923 ile başlatırlar.
Ben belli bir süreden sonra, bu gibi insanların önemli bir bölümü ile oturup düzgün bir şekilde tartışma imkanının kalmadığını gördüm. Düşüncelerini hiçbir şekilde değiştirmeyeceklerine eminim.
Refah Partisi dönemine kıyasla daha soğukkanlı hareket etmeye çalışıyorlar, ama o günden bu yana tek bir düşüncelerinin bile değişmedi bence. RP kadrolarının aynısı şimdi AKP kadrolarını oluşturuyor. Mesela Abdullah Gül’e o dönem “gölge” dışişleri bakanı derlerdi, şimdi “fiilen” dışişleri bakanı.
Mustafa Akyol son yazısında şöyle bir ifade kullanmış: “Bu yüzden dindarların özgürlükleri kısıtlanıyor, başörtülülerin eğitim hakkı ellerinden alınıyor, mütedeyyinlerin “devlete sızması” engelleniyor.”
Bu nasıl dini bir “tekel” anlayışıdır ki, kendilerini “Müslümanlar, inananlar, dindarlar” şeklinde tanımlıyorlar? Onlar Müslüman, ama onlar gibi düşünmeyenler Müslüman değil!
"Toplumun dinden uzaklaştırılmasını, toplumdaki dini cemaatlerin ve hareketlerin bastırılmasını, dini özgürlüklerin kısıtlanmasını savunmak"
Benim yazdığım yorumların hiçbirinde bu tarz bir söylem yokken, sadece sizin çok açıklıkla yazdığınız gibi yaşam tarzımın değişeceğinin sinyallerini bu kadar alıyorken, onlar gibi düşünmediğim için paranoyak laikçiyim. Ne yazık ki!
Normaldir, harp hüdadır mottosunu beyinlerinden kazıyamayanlar için!
esselamu ala menittebeal hüda...
her yeni eskir, zaman mekanı değiştirir. hep aynı kalacağını düşünen her fikir sahibi yanılır. zengin fakirleşebilir, sağlıklı hastalanabilir, mutlu olan üzülebilir, ateist müslüman olabilir... vs.
şimdi sormalı sen hangi değişim üzeresin?
Post a Comment