Monday, July 09, 2007


AŞK BİR SAFSATA MI?

Cumhuriyet gazetesinin cumartesi günü verdiği “Bilim ve Teknoloji” adlı bir eki var. Dergide bu hafta aşk konusunda New Scientist dergisinden yapılan bir çeviri vardı. (“Aşk Sakın Bir Safsata Olmasın?”, Sayı:21, 6 Temmuz; New Scientist, 31 Mart 2007, Çev: Rita Urgan). Yazıya göre, eş bulma süreci yanlış yorumlamalar, yalanlar ve kendini aldatmalardan oluşuyormuş. Belki de en büyük yanılgı insanın gerçekten âşık olduğu duygusuna kapılmasıymış. İşte bazı yerlerini aktarayım (dili bazı yerlerde düzelttim):

Çiftleşme oyununu nasıl oynayacağımızı belirleyen bilinçaltı süreçler, ilk randevudan önce bile etkili olurlar. Bu süreçlerin erkekler ile kadınlar arasındaki farklılıklarını inceleyen Kaliforniya Üniversitesi evrimsel ruhbilim uzmanlarından Martie Haselton, erkeklerin kadının gülümseme ya da kahkaha yoluyla aktardıkları cinsel iletiyi genellikle abarttıklarına tanık oldu. Haselton’a göre, erkekler, karşı cinsten birilerinin kendilerine gülümsediklerini gördüklerinde bunu genellikle “kendilerine ilgi duydukları” biçiminde yorumlarken, kadınlar gülümsemeyi salt gülümseme olarak algılıyor. Dahası, erkekler ne denli zeki ve yakışıklıysa, “beni arzuluyor” duygusunu yansıtmaya o denli eğilimli oluyor.

Erkeklerdeki karşı cinsin ilgisini abartma eğilimi ile, kadınlarda görülen ve onları erkeklerin bir gecelik cinsel ilişkilerde daha başarılı olduklarını düşünmeye iten bilinçaltı eğilim arasında bir uygunluk söz konusu.

Haselton bir başka araştırmasında, kadın ve erkeklerden oluşan farklı gruplara – erkeğin kadına pahalı mücevher alması gibi – çiftleşmeyle ilgili farklı türdeki davranışların uzun erimli bir ilişkinin ya da adamanın bir göstergesi sayılıp sayılamayacağını sordu.

Sonuçta, bu tür abartılı armağanlar vermenin anlamı konusunda, kadınların erkeklerden daha kuşkulu bir tavır sergiledikleri görüldü. Görünüşe göre, kadınlarda erkekleri çok daha kolay “parmaklarında oynatabilecekleri” görüşü egemendi.

Kadınların, “erkeklerin daha kolay güdülenebildikleri” yönündeki inançları, bu cinsin farklı bir sorun ile karşı karşıya olduğu gerçeğini yansıtıyor. Kadınlar gebelik, emzirme ve çoğunlukla çocuğun bakımını üstlenme gibi edimler vasıtasıyla üremeye daha büyük yatırımda bulundukları için, olası baba adayının kendisini gerçekten bu ilişkiye adayıp adamayacağından emin olmak istiyorlar.

Öyle ki, kadınların bu tür önlemleri, onların aşağılık biriyle ilişkiye girme olasılığını en aza indiriyor. Üstelik, kadının hedeflediği ilişkinin uzun ya da kısa erimli olması durumunda da aynı sürecin geçerli olduğu görülüyor. (…)

Geher kadınların salt cinsel bir yakınlık kurmaya çalıştıklarında bile, fiziksel ya da cinsel özellikleri ağır basan erkekler yerine, uzun süreli ilişkilere daha eğilimliymiş gibi görünen erkekleri seçtiklerine dikkati çekiyor.

Cinsel arenada tarafların birbirlerine sürekli yalan söyledikleri gerçeğinden yola çıkan O’Sullivan, kadınlar ile erkeklerin belirli türlerde yalanları ne sıklıkla söylediklerini saptamak amacıyla bir denek grubuna sorular yöneltti. Verilen yanıtların, evrim kuramına dayanarak yapılan kestirimlerle genelde uyumlu oldukları; kadınların daha çok bakirelik, doğum kontrolü ve cinsel ilişkiye girdiği eşin performansı gibi konularda yalan söyledikleri görüldü.

Öte yandan, erkekler genellikle ilişkinin geleceği, eşle ilgili gerçek duyguları ve ne kadar para kazandıkları gibi konularda yalan söylediler.


Evrim kuramına göre erkeklere özgü yalanlar şöyleymiş:

a) Eşlerini kızdırmak için yalan söylemek

b) Âşık olmadıkları hâlde öyle olduklarını söylemek

c) Geçmişte yaşadıkları ve eşlerinin onaylamayacaklarını düşündükleri olaylarla ilgili yalanlar atmak

d) Kazançları ve sahip oldukları şeyler hakkında atıp tutmak

e) Gelecekle ilgili planları hakkında yalanlar atmak

f) Dostlarıyla ne kadar vakit geçirdikleri konusunda palavra sıkmak

g) Cinsel ilişkiyle bulaşan bir hastalığı gizlemek

Kadınlara özgü yalanlar (kadınların yalanları niye daha az yahu?):

a) Başka birisine ilgi gösterdiği ya da flört ettiği konusunda yalan söylemek

b) Doğum kontrolü konusunda yalan söylemek

c) Romantik ilişki içinde olduğu kişinin zekâ ve görünümüyle ilgili görüşlerini abartmak

Kadınlar ile erkeklerin ortaklaşa yalanları:

a) Bekaret

b) Partnerin kalbini kırmamak için yalana başvurmak

c) Partnerin beden yapısından ne denli etkilendikleri konusunda yalan söylemek

Tekrar metinden devam edelim:

İnsanların başarıyla üremek üzere evrilen canlılar oldukları düşünüldüğünde, bu tür yalanlar da belli bir anlam kazanıyor. Olaya bu açıdan bakıldığında, dişilerde en çok aranan özellikler doğurganlık ve bağlılık iken; erkeklerin biyolojik uygunluğunu, kaynaklar ve adama belirliyor. Öyle olunca, erkek için iffetliğini kanıtlayan bir kadın, önüne gelenle yatıp kalkan kadından çok daha uygun bir eş oluyor.

Aynı biçimde, kadınlara ilgi çekici gelen erkekler de, uzun süreli ilişkiye daha yatkınmış gibi görünen ve varlıklı izlenimini veren erkekler. (…)

Eş bulma sürecinin yanlış yorumlamalar, yalanlar ve kendini aldatmalardan oluştuğu düşünülürse, belki de en büyük yanılgı insanın gerçekten âşık olduğu duygusuna kapılmasıdır.

“İnsan aşık olduğunda, belli bir kişinin onun için en uygun eş olduğu inancına kapılır,” diyen New England Üniversitesi felsefe uzmanlarından David Smith, konuya açıklık getirmek için George Bernard Shaw’ın dizelerine dikkati çekiyor: “Aşk, bir kişi ile tüm ötekiler arasındaki farkın büyük ölçüde abartılmasıdır.

Sevgilinizin ruh ikiziniz ya da tek gerçek aşkınız olduğu düşüncesi, salt istatistiksel açıdan ele alındığında olanaksızdır. Milyarlarca insanın barındığı bir gezegende olsa olsa birkaç yüz, bilemediniz bin uygun eş adayı ile karşılaşabiliriz. O hâlde kendimizi niye aldatıp dururuz?

“ “İnsanlar mantıklı davranıp en uygun olsa eşi arıyor olsalardı, asla durmazlardı. Yaşam, onca insanı tanımamıza el vermeyecek kadar kısa. Bu yüzden insanları, en azından geçici bir süre için, aramaktan vazgeçiren bir düzenek olsa gerek,” diyen Smith, “Sırılsıklam âşık olmak, eş bulma sorununa getirilen en etkili çözümlerden biridir,” diye ekliyor.”

Ben gene de sonucu karamsar buldum. Sanki insan hiç mutluluk bulmayacakmış ve kendini kandırmaya devam edecekmiş gibi bir izlenim veriyor. Âşık olma duygusu niye var o zaman? Yazıya göre, aşk duygusu ilişkinin daha uzun sürmesini sağlayıp üremeyi devamlı kılıyormuş. Ama bu aşk, aldanma anlamında bir aşk. Yine de hoş bir sonuç değil bence.

Yazıda kadınlar biraz maddiyatçı gösterilmiş sanki. Gerçi üreme mantığı açısından, kadının hem kendini hem de çocuğunu beslemeyi becerebilecek bir erkek seçmesi mantıklı görünüyor. Ama bu da eş seçimini tamamıyla paraya tâbi kılmıyor mu? Şöyle sorayım: Size ilgi duyan iki erkek olsun. Biri oldukça yakışıklı, uzun boylu, kaslı falan; ancak fazla parası yok. Lise mezunu. Bir depoda çalışıyor ya da garsonluk yapıyor. Diğer adam ise fazla yakışıklı, uzun boylu, kaslı falan değil; orta karar bir adam. Ancak uluslararası bir şirkette üst düzey yönetici; hâliyle oldukça iyi para kazanıyor. Üstelik üniversiteyi yurt dışında okumuş. Hem fiziksel hem de maddî özelliklerinden ayrı olarak, ikisi adam da size hemen hemen aynı duyguları veriyor. Çok farazî bir durum oldu, ama tercih yapmak kolay olur mu?

Erkekler konusuna gelince; yukarıda erkeklerin kadınlardan gelen gülümseme ya da kahkaha gibi şeyleri abarttıkları söylenmiş. Valla bu sonuç ne kadar doğru bilmiyorum. Çok zaman önce, okuldaki sınıfımda aramızın iyi olduğu bir kız vardı. Gülümsemekten espriye kadar çoğu konuda durumumuz iyiydi. Bir ara “acaba?” dediğim oldu, ama emin olamadım. Yani, alıntıladığım metinde bahsedilen biçimdeki gibi durumu abartmadım. Ne de olsa her gülümseme ilgi duyuyor anlamına gelecek değildi. Sonra ne oldu? Kız çok sonra bana “Sana neredeyse asılıyordum, sen fark etmedin,” dedi. Hoppalaaaa! Şimdi bu yorum hatası anlamına mı geliyor? Demek ki, her erkek aynı düşünmüyor.

Sonuçta, ümitsiz olmanın ya da kendine acımanın bir faydası yok. Hem bakınız, Bülent ablam bile yeniden evlendi. Kaçıncı evliliği bu? Benim neyim eksik Bülent ablamdan? Biraz iyimser olmak lazım efendim.

No comments: