TANRI MESELESİ
Antik Yunan’da atheos sıfatı “tanrısız” (άθεος) anlamına geliyormuş. M.S. 5. yüzyılda kelime asebēs (άσεβής), yani “dinsiz” anlamının yanında ek bir anlam daha kazanarak, “tanrılar ile hiçbir ilişkisi olmama” ya da “tanrıları inkâr etmek, tanrısal olmayan” biçimine bürünmüş. Klasik metinlerin modern çevirilerinde atheos kelimesi kimi zaman “ateistik” şeklinde geçiyormuş. Aynı zamanda, soyut bir isim olarak atheotēs (άθεότης), yani “ateizm” kelimesi de varmış. İlk dönem Hıristiyanlar ile paganlar arasında yapılan tartışmalarda atheos kelimesi sık sık olumsuz anlamda kullanılmış. Her iki taraf da birbirini atheos olmakla suçluyormuş. Zaten kelimenin bir diğer anlamı da paganlığa işaret ediyor.
İngilizce “ateizm” kelimesi Fransızca “athéisme” kelimesinden 1587 civarında türetilmiş. Fransızca “athée” kelimesinden gelen “ateist” ise “tanrının varlığını inkâr eden veya buna inanmayan kişi” anlamına geliyormuş; kelime ilk defa 1571 civarında kullanılmış. Ateizm kelimesi 1577 civarında “tanrısızlık” anlamında kullanılmaya başlanmış. “Deist” 1621’de, “teist” 1662’de, “teizm” 1678’de ve “deizm” de 1687’de ortaya çıkmış. Sanırım o dönemlerde bizde “kâfir” ya da “gâvur” bütün bu anlamları içeriyordu.
16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” kelimesi bir hakaretmiş ve sadece polemik amaçlı kullanılmış. Kimse kendisini “ateist” olarak tanımlamıyormuş. Avrupa’da “ateizm” kelimesi kendini ifade etme aracı olarak ilk defa 18. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmış ve özellikle tektanrıcı Judeo-Hıristiyan tanrısına inanmama anlamını içeriyormuş. Günümüzde de batıda “tanrıya inanmamayı” tanımlamak amacıyla kullanılıyormuş.
Antik Yunan’da atheos sıfatı “tanrısız” (άθεος) anlamına geliyormuş. M.S. 5. yüzyılda kelime asebēs (άσεβής), yani “dinsiz” anlamının yanında ek bir anlam daha kazanarak, “tanrılar ile hiçbir ilişkisi olmama” ya da “tanrıları inkâr etmek, tanrısal olmayan” biçimine bürünmüş. Klasik metinlerin modern çevirilerinde atheos kelimesi kimi zaman “ateistik” şeklinde geçiyormuş. Aynı zamanda, soyut bir isim olarak atheotēs (άθεότης), yani “ateizm” kelimesi de varmış. İlk dönem Hıristiyanlar ile paganlar arasında yapılan tartışmalarda atheos kelimesi sık sık olumsuz anlamda kullanılmış. Her iki taraf da birbirini atheos olmakla suçluyormuş. Zaten kelimenin bir diğer anlamı da paganlığa işaret ediyor.
İngilizce “ateizm” kelimesi Fransızca “athéisme” kelimesinden 1587 civarında türetilmiş. Fransızca “athée” kelimesinden gelen “ateist” ise “tanrının varlığını inkâr eden veya buna inanmayan kişi” anlamına geliyormuş; kelime ilk defa 1571 civarında kullanılmış. Ateizm kelimesi 1577 civarında “tanrısızlık” anlamında kullanılmaya başlanmış. “Deist” 1621’de, “teist” 1662’de, “teizm” 1678’de ve “deizm” de 1687’de ortaya çıkmış. Sanırım o dönemlerde bizde “kâfir” ya da “gâvur” bütün bu anlamları içeriyordu.
16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” kelimesi bir hakaretmiş ve sadece polemik amaçlı kullanılmış. Kimse kendisini “ateist” olarak tanımlamıyormuş. Avrupa’da “ateizm” kelimesi kendini ifade etme aracı olarak ilk defa 18. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmış ve özellikle tektanrıcı Judeo-Hıristiyan tanrısına inanmama anlamını içeriyormuş. Günümüzde de batıda “tanrıya inanmamayı” tanımlamak amacıyla kullanılıyormuş.
Bunları yazmama neden olan şey, internette dolanırken Newsweek dergisinin sitesinde yayınlanan bir sohbete denk gelmem. Sohbetin taraflarından biri, dünyaca tanınan bir papaz olan Amerikalı Rick Warren. Kendisi 1980’de Saddleback’de göreve başlamış; bugün kilisesine 25.000 kişi geliyormuş. Diğer tarafta ise “The End of Faith” ve “Letter to a Christian Nation” kitaplarıyla tanınan ve sinirbilim doktorası yapan Amerikalı ateist Sam Harris var. Newsweek dergisinin daveti üzerine, iki adam geçtiğimiz nisan ayında Warren’in ofisinde bir araya gelmişler. Sohbetleri dört saat sürmüş.
Benim dikkatimi çekenlerden biri, Warren’in tipik bir Amerikalı Hıristiyan tavrı göstermesi oldu. Konuşmayı not alan Newsweek dergisinden John Mecham, Warren’i “bir ayı kadar büyük” biçiminde tanımlıyor. “İbrahim’in tanrısının varlığına ilişkin kanıt nedir?” sorusunu yanıtlarken, Warren “Tanrının nereden geldiğini anlamaya çalışmak, bir karıncanın interneti anlamaya çalışmasına benziyor,” diyor. Bir başka yerde de Harris, “Dogmanın gerçekte iyi bir anlama sahip olduğu ve inanca sıkıca dayalı bir şeye inanmanın yüceleştirici olduğunun düşünüldüğü tek söylem alanı dindir,” diyor.
Konuşmalarının bir bölümü derginin internet sitesinde yer alıyor. Ben sadece ilginç bulduğum bazı yerleri aktaracağım. Maalesef, vaktim olmadığından alıntıları tercüme edemedim. Ancak, basit bir dil kullanıldığından metnin anlaşılmasında zorluk yaşanacağını sanmıyorum. Tam metin şurada: http://www.msnbc.msn.com/id/17889148/site/newsweek/page/0/
Do you believe Creation happened in the way Genesis describes it?
WARREN: If you're asking me do I believe in evolution, the answer is no, I don't. I believe that God, at a moment, created man. I do believe Genesis is literal, but I do also know metaphorical terms are used. Did God come down and blow in man's nose? If you believe in God, you don't have a problem accepting miracles. So if God wants to do it that way, it's fine with me.
HARRIS: I'm doing my Ph.D. in neuroscience; I'm very close to the literature on evolutionary biology. And the basic point is that evolution by natural selection is random genetic mutation over millions of years in the context of environmental pressure that selects for fitness.
WARREN: Who's doing the selecting?
HARRIS: The environment. You don't have to invoke an intelligent designer to explain the complexity we see.
WARREN: Sam makes all kinds of assertions based on his presuppositions. I'm willing to admit my presuppositions: there are clues to God. I talk to God every day. He talks to me.
HARRIS: What does that actually mean?
WARREN: One of the great evidences of God is answered prayer. I have a friend, a Canadian friend, who has an immigration issue. He's an intern at this church, and so I said, "God, I need you to help me with this," as I went out for my evening walk. As I was walking I met a woman. She said, "I'm an immigration attorney; I'd be happy to take this case." Now, if that happened once in my life I'd say, "That is a coincidence." If it happened tens of thousands of times, that is not a coincidence.
There must have been times in your ministry when you've prayed for someone to be delivered from disease who is not—say, a little girl with cancer.
WARREN: Oh, absolutely.
So, parse that. God gave you an immigration attorney, but God killed a little girl.
WARREN: Well, I do believe in the goodness of God, and I do believe that he knows better than I do. God sometimes says yes, God sometimes says no and God sometimes says wait. I've had to learn the difference between no and not yet. The issue here really does come down to surrender. A lot of atheists hide behind rationalism; when you start probing, you find their reactions are quite emotional. In fact, I've never met an atheist who wasn't angry.
HARRIS: Let me be the first.
WARREN: I think your books are quite angry.
HARRIS: I would put it at impatient rather than angry. Let me respond to this notion of answered prayer, because this is a classic sampling error, to use a statistical phrase. We know that human beings have a terrible sense of probability. There are many things we believe that confirm our prejudices about the world, and we believe this only by noticing the confirmations, and not keeping track of the disconfirmations. You could prove to the satisfaction of every scientist that intercessory prayer works if you set up a simple experiment. Get a billion Christians to pray for a single amputee. Get them to pray that God regrow that missing limb. This happens to salamanders every day, presumably without prayer; this is within the capacity of God. [Warren is laughing.] I find it interesting that people of faith only tend to pray for conditions that are self-limiting.
Şurada Harris’in Warren’e karşı ilginç bir mantık yürütmesi var:
HARRIS: What in your experience is making you someone who is not a Muslim? I presume that you are not losing sleep every night wondering whether to convert to Islam. And if you're not, it is because when the Muslims say, "We have a book that's the perfect word of the creator of the universe, it's the Qur'an, it was dictated to Muhammad in his cave by the archangel Gabriel," you see a variety of claims there that aren't backed up by sufficient evidence. If the evidence were sufficient, you would be compelled to be Muslim.
WARREN: That's exactly right.
HARRIS: So you and I both stand in a relationship of atheism to Islam.
Şurasını da güzel buldum:
Do you think that religiously motivated good works are actually harmful?
HARRIS: The thing that bothers me about faith-based altruism is that it is contaminated with religious ideas that have nothing to do with the relief of human suffering. So you have a Christian minister in Africa who's doing really good work, helping those who are hungry, healing the sick. And yet, as part of his job description, he feels he needs to preach the divinity of Jesus in communities where literally millions of people have been killed because of interreligious conflict between Christians and Muslims. It seems to me that that added piece causes unnecessary suffering. I would much rather have someone over there who simply wanted to feed the hungry and heal the sick.
Aşağıdaki haritaların ilki Avrupa’da tanrıya inanma oranlarını gösteriyor. Üstelik %90 ve üstü oranı ile haritada Türkiye de var. İkincisi de Amerika’daki dindarlık durumu olarak adlandırılabilir. Haritaları şuradan buldum: http://helena-alabama.blogspot.com/2007/07/churches-in-helena-in-my-last-blog.html. Ama orası nereden bulmuş, bilmiyorum.
Seyir defterine ek: Dawkins’in kitabının Türkçe çevirisine bakma imkânı buldum. Maalesef çeviriyi pek beğenmedim – gerçi bu çeviri işlerine ucundan bulaştığımız için mi böyle beğenmemezlik ediyoruz diyorum. Ancak arada dizgi hatalarına rastladım. Bu arada kitabın İngilizce karton kapaklı ucuz baskısı da çıkmış. Taksim’deki “Pandora” kitabevinde gördüm. Meraklısına duyurulur.
Benim dikkatimi çekenlerden biri, Warren’in tipik bir Amerikalı Hıristiyan tavrı göstermesi oldu. Konuşmayı not alan Newsweek dergisinden John Mecham, Warren’i “bir ayı kadar büyük” biçiminde tanımlıyor. “İbrahim’in tanrısının varlığına ilişkin kanıt nedir?” sorusunu yanıtlarken, Warren “Tanrının nereden geldiğini anlamaya çalışmak, bir karıncanın interneti anlamaya çalışmasına benziyor,” diyor. Bir başka yerde de Harris, “Dogmanın gerçekte iyi bir anlama sahip olduğu ve inanca sıkıca dayalı bir şeye inanmanın yüceleştirici olduğunun düşünüldüğü tek söylem alanı dindir,” diyor.
Konuşmalarının bir bölümü derginin internet sitesinde yer alıyor. Ben sadece ilginç bulduğum bazı yerleri aktaracağım. Maalesef, vaktim olmadığından alıntıları tercüme edemedim. Ancak, basit bir dil kullanıldığından metnin anlaşılmasında zorluk yaşanacağını sanmıyorum. Tam metin şurada: http://www.msnbc.msn.com/id/17889148/site/newsweek/page/0/
Do you believe Creation happened in the way Genesis describes it?
WARREN: If you're asking me do I believe in evolution, the answer is no, I don't. I believe that God, at a moment, created man. I do believe Genesis is literal, but I do also know metaphorical terms are used. Did God come down and blow in man's nose? If you believe in God, you don't have a problem accepting miracles. So if God wants to do it that way, it's fine with me.
HARRIS: I'm doing my Ph.D. in neuroscience; I'm very close to the literature on evolutionary biology. And the basic point is that evolution by natural selection is random genetic mutation over millions of years in the context of environmental pressure that selects for fitness.
WARREN: Who's doing the selecting?
HARRIS: The environment. You don't have to invoke an intelligent designer to explain the complexity we see.
WARREN: Sam makes all kinds of assertions based on his presuppositions. I'm willing to admit my presuppositions: there are clues to God. I talk to God every day. He talks to me.
HARRIS: What does that actually mean?
WARREN: One of the great evidences of God is answered prayer. I have a friend, a Canadian friend, who has an immigration issue. He's an intern at this church, and so I said, "God, I need you to help me with this," as I went out for my evening walk. As I was walking I met a woman. She said, "I'm an immigration attorney; I'd be happy to take this case." Now, if that happened once in my life I'd say, "That is a coincidence." If it happened tens of thousands of times, that is not a coincidence.
There must have been times in your ministry when you've prayed for someone to be delivered from disease who is not—say, a little girl with cancer.
WARREN: Oh, absolutely.
So, parse that. God gave you an immigration attorney, but God killed a little girl.
WARREN: Well, I do believe in the goodness of God, and I do believe that he knows better than I do. God sometimes says yes, God sometimes says no and God sometimes says wait. I've had to learn the difference between no and not yet. The issue here really does come down to surrender. A lot of atheists hide behind rationalism; when you start probing, you find their reactions are quite emotional. In fact, I've never met an atheist who wasn't angry.
HARRIS: Let me be the first.
WARREN: I think your books are quite angry.
HARRIS: I would put it at impatient rather than angry. Let me respond to this notion of answered prayer, because this is a classic sampling error, to use a statistical phrase. We know that human beings have a terrible sense of probability. There are many things we believe that confirm our prejudices about the world, and we believe this only by noticing the confirmations, and not keeping track of the disconfirmations. You could prove to the satisfaction of every scientist that intercessory prayer works if you set up a simple experiment. Get a billion Christians to pray for a single amputee. Get them to pray that God regrow that missing limb. This happens to salamanders every day, presumably without prayer; this is within the capacity of God. [Warren is laughing.] I find it interesting that people of faith only tend to pray for conditions that are self-limiting.
Şurada Harris’in Warren’e karşı ilginç bir mantık yürütmesi var:
HARRIS: What in your experience is making you someone who is not a Muslim? I presume that you are not losing sleep every night wondering whether to convert to Islam. And if you're not, it is because when the Muslims say, "We have a book that's the perfect word of the creator of the universe, it's the Qur'an, it was dictated to Muhammad in his cave by the archangel Gabriel," you see a variety of claims there that aren't backed up by sufficient evidence. If the evidence were sufficient, you would be compelled to be Muslim.
WARREN: That's exactly right.
HARRIS: So you and I both stand in a relationship of atheism to Islam.
Şurasını da güzel buldum:
Do you think that religiously motivated good works are actually harmful?
HARRIS: The thing that bothers me about faith-based altruism is that it is contaminated with religious ideas that have nothing to do with the relief of human suffering. So you have a Christian minister in Africa who's doing really good work, helping those who are hungry, healing the sick. And yet, as part of his job description, he feels he needs to preach the divinity of Jesus in communities where literally millions of people have been killed because of interreligious conflict between Christians and Muslims. It seems to me that that added piece causes unnecessary suffering. I would much rather have someone over there who simply wanted to feed the hungry and heal the sick.
Aşağıdaki haritaların ilki Avrupa’da tanrıya inanma oranlarını gösteriyor. Üstelik %90 ve üstü oranı ile haritada Türkiye de var. İkincisi de Amerika’daki dindarlık durumu olarak adlandırılabilir. Haritaları şuradan buldum: http://helena-alabama.blogspot.com/2007/07/churches-in-helena-in-my-last-blog.html. Ama orası nereden bulmuş, bilmiyorum.
Dindeki “kötülük sorunu”nu ilk ortaya koyan kişi Yunanlı Epikür olmuş. Bu nedenle kötülük sorunu kimi zaman “Epikürcü Paradoks” ya da “Epikür’ün Bilmecesi” olarak adlandırılıyormuş. Paradoks şöyle:
Eğer tanrı kötülüğü engellemeye çalışıyor, ancak başaramıyorsa,
kadiri mutlak değildir.
Eğer engelleyebilecek olmasına rağmen bunu istemiyorsa,
kötü niyetlidir.
Eğer engelleyebilecek ise ve bunu istiyorsa,
kötülük nereden geliyor?
Eğer engelleyebilecek durumda değilse ve bunu istemiyorsa,
niye ona “tanrı” diyelim?
Bir de “Taş Paradoksu” var. O da şöyle:
Tanrı kendisinin dahi kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?
Eğer yaratamazsa kadiri mutlak değildir.
Eğer yaratabilir ve kaldırazmasa kadiri mutlak değildir.
Her iki durumda da tanrı kadiri mutlak değildir. Kadiri mutlak olmayan bir varlık da tanrı olamaz. Öyleyse tanrı yoktur.
Bu arada, zaman zaman bahsettiğin İngiliz evrim biyoloğu ateist Richard Dawkins’in dünya çapında best-seller olan kitabı “Tanrı Yanılgısı” sonunda Türkçe’ye çevrilmiş (Kuzey Yayınları, Çev: Tonguç Çulhaöz). Bende İngilizcesi olduğundan Türkçe çeviri nasıldır bilemiyorum, ancak meraklısına tavsiye ederim. Dawkins amcam bayağı popüler oldu bu kitabıyla zaten.
Eğer tanrı kötülüğü engellemeye çalışıyor, ancak başaramıyorsa,
kadiri mutlak değildir.
Eğer engelleyebilecek olmasına rağmen bunu istemiyorsa,
kötü niyetlidir.
Eğer engelleyebilecek ise ve bunu istiyorsa,
kötülük nereden geliyor?
Eğer engelleyebilecek durumda değilse ve bunu istemiyorsa,
niye ona “tanrı” diyelim?
Bir de “Taş Paradoksu” var. O da şöyle:
Tanrı kendisinin dahi kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?
Eğer yaratamazsa kadiri mutlak değildir.
Eğer yaratabilir ve kaldırazmasa kadiri mutlak değildir.
Her iki durumda da tanrı kadiri mutlak değildir. Kadiri mutlak olmayan bir varlık da tanrı olamaz. Öyleyse tanrı yoktur.
Bu arada, zaman zaman bahsettiğin İngiliz evrim biyoloğu ateist Richard Dawkins’in dünya çapında best-seller olan kitabı “Tanrı Yanılgısı” sonunda Türkçe’ye çevrilmiş (Kuzey Yayınları, Çev: Tonguç Çulhaöz). Bende İngilizcesi olduğundan Türkçe çeviri nasıldır bilemiyorum, ancak meraklısına tavsiye ederim. Dawkins amcam bayağı popüler oldu bu kitabıyla zaten.
Seyir defterine ek: Dawkins’in kitabının Türkçe çevirisine bakma imkânı buldum. Maalesef çeviriyi pek beğenmedim – gerçi bu çeviri işlerine ucundan bulaştığımız için mi böyle beğenmemezlik ediyoruz diyorum. Ancak arada dizgi hatalarına rastladım. Bu arada kitabın İngilizce karton kapaklı ucuz baskısı da çıkmış. Taksim’deki “Pandora” kitabevinde gördüm. Meraklısına duyurulur.
12 comments:
şu karınca meselesi kendimi çok zeki hissetmeme sebep oldu :) çünkü ben bu konuları arkadaşlarla derinlemesine tartışırken, televizyon makinasının içine yuva yapmış yaşayan bir karıncaya bile tv'nin ne oldugunu anlatamayacağımızı örnek veriyor ve tanrı hakkında aslında kimsenin birşey bilmediğini anlatmaya çalışıyordum...
ben tanrıya inanıyorum, çünkü bir güç var kimisi buna doğa diyor kainat diyor, ben bu gücün adına tanrı demekten hoşlanıyorum, ama şunu da ekliyorum, tanrıya inanmamın yada inanmamamın tanrının hiç umurunda olduğunu zannetmiyorum!
dinler konusuna hiç girmiyorum çünkü hepsi birbirinden saçma, benim dinim Atatürk'ün dediği gibi akıl ve bilim!
Sevgili Gaykedi,
Doğadan bahsettiğine göre seninki “doğal din” tarzı bir şey olmalı. Daha önce burada David Hume’un “Din Üstüne” (Metis Yayınları) adlı kitabından alıntı yapmıştım. O kitap tamamıyla doğal dün üstünedir. Fırsat bulursan bir ara bakarsın.
Din konusunda ben de seninle aynı düşünüyorum, ancak tanrının varlığından o kadar emin değilim. Eğer her şeyin bir nedeni varsa tanrının da bir nedeni olmalıdır. Yani her şey tanrı yarattı ise, tanrıyı kim yarattı? Bu soru Bertrand Russell’ı agnostik olmaya yöneltmiş.
"The god who wasnt there " diye bir belgesel seyretmistim blogda yazmistim. Orda da Sam Harris ile roportaj yapilmisti. Dusunduklerimi benden daha iyi soyleyebildikleri icin hayranlik duydugum insanlar var, onlari okumaktan ve dinlemekten keyif aliyorum bu adam da onlardan biri.Aslinda bu konuda okumam gerekmiyor bile.Bahsettigin ikinci kitabi bulmaya calisacagim hatta bugun keyfimi yerine getirir:) Benim akil almaz buldugum bunca yil sonra bile dinlere bu kadar bagli gozu kapali yasayabilen aydin insan topluluklari. Hem aydin hem zeki hemde inancli olmayi nasil basariyorlar? Bizim imamlari,imam hatipcileri gecelim su rahipler o kadar egitimli ki.Psikolojik evet, inanmaya duyulan ihtiyac yapimizda, karsi konulmasi zor. Ben, cok zayif hissettigim anlarda dua etme aliskanligim ve anlamsizligiyla carpistigimi cok bilirim. Ama duygular aklimi yenmeyi basaramadigindan bu aliskanligi da ister istemez terkettim.
Sen merak etmiyor musun Bliyaal neden sayimiz bu kadar az? Neden hala insanlar dinden bahsedip duruyorlar, su gosterdigin haritalar da aslinda durumu hissettigimden daha umutlu buldugumu soylemeliyim. Belki hep yuzde 90 i yada fazlasi inancli olan bolgelerde, ulkelerde yasama sanssizligim beni boyle dusundurturuyor.
Su fondaki sarkiyi begendim, belki hep vardi ben yeni bilgisayar edindim de yeni duymaya basladim:))
Sevgili Fulya,
Okumuş ya da açık fikirli olmasına rağmen bir insanın dinin dogmalarına veya belirli akıl almaz inançlara bağlı kalmasının bence en önemli nedeni, bu kişinin sorgulama ve eleştiri yapmamasıdır. Bana göre, bir insan hangi inanca sahip olursa olsun, bu inancından kendisini soyutlayıp onu olabildiğince eleştirmelidir. Bunu yapmak, o inancın dediklerini körü körüne yapmaktan insanı korur. Eğer bu eleştiriler karşısında söz konusu inanç ayakta kalmayı başarıyorsa, sınamayı geçmiş demektir. Bu “inançtan” kastım din ve ideolojidir. Sorgulama ve eleştiri de pratik hayatın gerçeklerine göre yapılmalıdır.
Çok zaman önce, sanırım 10 sene kadar oluyor, din ile yakından alakalı biriydim. Ancak o zaman dahi bazı kuşkularım vardı. Bu kuşkuları ele alıp incelemek yerine bunu ertelemeyi tercih ediyordum. Zira dinde kuşku olmaz. Müminin inancı sağlam olmalıdır. Ama bu durum aklın kullanılmasını engeller. Halbuki sorgulayan bir akıl kuşkuları nasıl görmezden gelebilir?
Zannetmiyorum ki, hem bilgili hem de inançlı olmalarına rağmen kimi insanlar dinin bazı unsurlarını saçma bulmuyor olsunlar. Örneğin, İslam’da – koşula bağlı olsa da – erkeğin karısını dövmesine izin verilmiştir. Eminim ki, karısı ile severek evlenmiş hiçbir erkek, değil onu dövmek, karısına fiske dahi atmaz. Diğer yandan, kendisine saygısı olan hiçbir kadın da kocasının kendisini dövmesine izin vermez. Belli bazı ekonomik bağımlılık durumları olabilir tabii.
Sayının az olmasına gelince;
Türkiye gibi ülkeler açısından bakarsak; dinin toplumda belirleyici olmaktan çıkmasında, o toplumun kırsal yapıdan kurtulup endüstrileşmesi belirleyicidir. Yani bir toplum ne kadar endüstrileşirse, o kadar “laik” olur. Sanırım bunun en önemli istisnası Amerika oluyor. Ama anladığım kadarıyla, Amerika’da insanların bu halde olmasının nedeni körü körüne inanmayı seçmiş olmaları. Ancak orada da önemli miktarda ateist var. Arada internette dolanırken sitelerine rastladığım oluyor. Korkudan kendilerini toplumda belli edemiyorlar.
Bir de, dinin baskı ve yönlendirme aracı olarak kullanıldığını unutmamak lazım. Dini kullanarak kendisine çıkar sağlayan çok sayıda insan var. Din bunların işine geldiği müddetçe onu millete pompalamaya devam edecektirler. Şu İran’ın haline bir bak; içler acısı.
Sam Harris’in “The End of Faith” kitabını yeni aldım. Şöyle bir karıştırdıktan sonra kolay okunabilir bir kitap olduğunu gördüm. Türkçe çevirisi herhalde yapılmaz diyorum. Salman Rushdie’nin “The Satanic Verses”i bile daha çevrilemedi. Halbuki diğer kitaplarının çevirileri var.
Yukarıda bahsettiğim kitap aslında iki yazıdan oluşan bir derleme: (a) “Natural History of Religion” (b) “Dialogues Concerning Natural Religion.” En ünlüsü ikincisi olmakla birlikte benim dediğim ile ilgili olan ilki. Amazon.com’da David Hume’un kitaplarına baktım. Aşağıdaki linkte 1. ve 6. kitaplar benim dediğim yazıların olduğu kitaplar. 1. kitap en uygun olanı ve (a) şıkkındaki yazıyı içeriyor.
http://amazon.com/s/ref=nb_ss_gw/102-1046787-1712962?initialSearch=1&url=search-alias%3Daps&field-keywords=david+hume
Fonda çalan müzik benim WASP grubu hakkında yazdığım yazıya koyduğum şarkı, ama kullandığım program şarkıyı site açılır açılmaz çalmaya başlıyor. O yüzden fon müziği haline geldi. :)
Amerika'da bir suredir yasayan biri olarak burada da laiklik konusunda Turkiye'dekilere teget gecen tartismalar oldugunu goruyorum (ozellikle de Supreme Court yani bir nevi Anayasa Mahkemesi separation of church and state'e atif yapan bir karar verdiginde). Mesela "Founding Father"'larin nasil bir devlet kurduklari tartismasi (one nation under god mi yoksa sekuler bir sistem mi?). Buradaki bir kisim muhafazakarlarda kotu giden her sey icin sistemin sekulerlesmesini suclama hastaligi var.
Amerikan tarihi bilgim hic de iyi degil ama Amerikan tarihini iyi bilen biri bu tartismalari Amerikan Sekularizmini bizlere anlatacak sekilde bir yazi yazsa ne guzel olurdu.
Amerika'da bir suredir yasayan biri olarak burada da laiklik konusunda Turkiye'dekilere teget gecen tartismalar oldugunu goruyorum (ozellikle de Supreme Court yani bir nevi Anayasa Mahkemesi separation of church and state'e atif yapan bir karar verdiginde). Mesela "Founding Father"'larin nasil bir devlet kurduklari tartismasi (one nation under god mi yoksa sekuler bir sistem mi?). Buradaki bir kisim muhafazakarlarda kotu giden her sey icin sistemin sekulerlesmesini suclama hastaligi var.
Amerikan tarihi bilgim hic de iyi degil ama Amerikan tarihini iyi bilen biri bu tartismalari Amerikan Sekularizmini bizlere anlatacak sekilde bir yazi yazsa ne guzel olurdu.
Merhaba Geographica,
Amazon.com’da dolanırken Amerikan sekülarizmi hakkında şöyle bir kitap görmüştüm: “Susan Jacoby; Freethinkers: A History of American Secularism”. Kitap bende yok, ama gördüğüm kadarıyla hakkında yapılan değerlendirmelerin neredeyse tamamı olumlu. Sayfa şurada:
http://www.amazon.com/Freethinkers-American-Secularism-Susan-Jacoby/dp/0805077766/ref=sr_1_2/102-1046787-1712962?ie=UTF8&s=books&qid=1186012123&sr=1-2
Benim merak ettiğim, Amerika’da dinin nasıl bu kadar etkili hale geldiği. Hele Bush söz konusu olduğunda, onu yönlendiren adamların bütün bu olup bitenleri sırf din adına yaptıklarına inanmak mümkün görünmüyor.
Sevgili bliyaal,
Avrupa ülkelerindeki Tanrı inancını gösteren grafik Wikipedia'nın God maddesinden alınmış. Onun kaynağı ise Avrupa Komisyonunun 2005'de yaptırdığı bir anketin Social values, Science and Technology başlıklı raporundaki anket sonuçları. Oldukça güzel bir anket, incelemenizi tavsiye ederim.
Sağolasın Da Vinci.
Anketin adresini vermen çok makbule geçti. Bilgisayara yükledim. Şimdi ben ona bakarım.
Rica ederim bliyaal. Yine 2005 yılında yapılmış Europeans, Science and Technology başlıklı araştırma raporunda da tahmin edilebilir sonuçlar var. Bilimsel bilgi birikimi olarak Türkiye'nin tüm AB ve aday ülkeler içinde sonuncu olduğunu görmek aslında pek şaşırtıcı değil ama yine de kısaca da olsa gözatılmasında fayda olan bir rapor.
Tekrar sağolasın Da Vinci,
Bunu da bilgisayara yükledim, böylece okuyacak bayağı şey oldu.
Ben almanyadan sevgi, gercekten cok guzel bir blog, eger twitter veya facebook sayfasi varsa hemen
ekliycegim.
Post a Comment