Saturday, January 12, 2008


EŞCİNSEL SOKRATES

Çok önceden, Yunanlı filozofların arasında eşcinselliğin olduğunu duymuştum. Hatta Platon’un “Şölen” adlı eserinde eşcinsellikten bahsettiğini de biliyordum, ama bir türlü alıp okumaya fırsatı bulamamıştım. Sonunda birkaç hafta önce kitabı aldım: Platon, “Şölen – Dostluk” (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev. Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat, 4. basım, 2006). Kitapta zengin bir kişi olan Agathon’un evinde geçen bir yemek anlatılıyor. Yemeğin en önemli kişisi de filozof Sokrates. Davetliler sevgi üzerine konuşuyorlar. Sokrates konuşmasını bitirdiği esnada, eve Sokrates’e tutkun genç bir erkek olan Alkibiades sarhoş bir hâlde geliyor ve Sokrates hakkında övücü bir konuşma yapıyor. Ama ne konuşma. Bir kısmını aşağıda yazdım:

Alkibiades oturduğunda Sokrates şöyle diyor:

Agathon, beni korumaya bak! Bu adamın sevgisi başıma dert. Onu sevdim seveli, başka bir delikanlıya bakamaz, kimseyle konuşamaz oldum. Hemen kıskanır, köpürür, olmayacak şeyler yapar, ağzına geleni söyler, bir dövmediği kalır beni. Göz kulak ol da, şimdi gene azıtmasın. Aramızı bulmaya çalış; üstüme saldırırsa beni koru. Ödüm patlıyor deli sevgisinden, azgınlığından.

Alkibiades de Sokrates hakkında şunları diyor:

Sokrates, biliyorsunuz, güzel delikanlılara düşkündür, hep onların peşinde gezer, kendinden geçer onları gördü mü (…)

Onun benim gençliğime, güzelliğime gerçekten tutkun sandım ve bunu talihin bana verdiği büyük bir fırsat bildim. Biraz yüz vermekle Sokrates bana her bildiğini öğretir dedim, çünkü parlak delikanlılığıma öyle güveniyordum ki! Bu düşünceyle, yanımda hep bir uşak bulundurmak âdetinden vazgeçtim. Uşağı uzaklaştırıp onunla baş başa kaldım. Burada her şeyi size açıkça söylemeliyim. İyi dinleyin, sen de Sokrates, yalan varsa, düzelt sözlerimde. Dediğim gibi dostlar, Sokrates’le baş başa kaldım. Çok geçmez, sevenlerin tenhalıkta sevgililerine söylediklerini o da bana söyleyecek diye düşünüyor ve seviniyordum. Ama beklediğim gibi olmadı. Her zamanki gibi benimle konuştu, gün bitince de kalktı gitti. Bunun üzerine birlikte idman yapalım dedim; bu yoldan onu elde edeceğimi sanıyordum. Yanımızda kimseler yokken idmanlar yaptık, sık sık güreştik. Ama inanır mısınız, gene de bir şey elde edemedim. Bu yol da çıkmayınca, bu adama karşı zor kullanayım, başladığım işte gevşemeyeyim, bakalım sonu neye varacak dedim. Sevgilisine kavuşmak isteyen biri gibi, onu düpedüz akşam yemeğine çağırdım. Hiç de can atmadı gelmeye. Ama zamanla yola girdi. İlk geldiğinde yemek yer yemez gitmek istedi. Alıkoymaya utandım. Bir başka sefer ona yeni bir pusu kurdum: Yemekten sonra geç vakte kadar lafa tuttum, gideceği zaman da geç oldu diye kalmaya zorladım.

Yanımda bir yerde, yemek yediği sedirde yattı, odada bizden başka kimseler de yoktu (…) (s. 63-4)

(…) Bir daha laf söylemesine meydan vermeden kalkıp kendi örtümü üstüne attım, mevsim kıştı çünkü. Bu adamın eski püskü abası altına girdim, bu insanüstü varlığa sarılıp bütün gece yanında yattım. Bunlara yalan diyemezsin Sokrates. Ne kadar yanaştımsa, ne yaptımsa boşuna, bu adam hiç sarsılmadı. Hep yukarıdan, küçümseyerek, alay ederek baktı gençliğime, güzelliğime. Ben de bir şey sanıyordum bu güzelliği. Öyle sanmakla haklı mıydım, değil miydim? Siz yargıç olun, evet yargıç olun da söyleyin Sokrates’in başı ne kadar havalarda olduğunu! Şunu da bilmiş olun ki, tanrılara, tanrıçalara yemin, bütün bir gece Sokrates’in yanında yattım ve kalktığım zaman, bir babanın, bir ağabeyin yanında yatmış gibiydim. (s. 66)

Konuşma bitince Sokrates şunları diyor:

- (…) Yalnız söylediklerinin sonunda baklayı ağzından çıkarır gibi oldun. Oysa ki kurduğun şu: Agathon’la benim aramı açmak. İstiyorsun ki, ben yalnız seni seveyim, Agathon’u da senden başka seven olmasın. Ama bu dolap kimsenin gözünden kaçmadı. Bütün o Satyr, Silen hikayeleriyle neye varmak istediğin belli. Aman, sevgili Agathon, bu oyunu kazandırmayalım ona! Tetik dur ki kimse aramızı açmasın.

Agathon:

- Sahi öyle Sokrates, demiş. Doğru olabilir söylediğin. Aramıza gelip yatışından da anlaşılıyor bizi ayırmak istediği. Şimdi kalkar, senin yanına gelirim.
- Ha şöyle, demiş Sokrates, gel şöyle sağ yanıma uzan.
- Ey Zeus! Nedir bu adamdan çektiklerim! diye bağırmış Alkibiades. Nerede olsa beni ezmek bütün zoru. Bari bırak da, mübarek adam, Agathon ikimizin arasına gelsin.

Sokrates:

- Olmaz, demiş. Sen beni övdün, ben de şimdi sağımda kim varsa onu öveceğim. Agathon soluma gelirse, ben onu övmeden o beni bir daha övecek değil ya. Bırak tanrımsı Alkibiades, bırak da bu delikanlıyı öveyim, kıskanma. Öyle canım istiyor ki onu övmek!
- Yaşa, yaşa! diye bağırmış Agathon. Burada duramam Alkibiades, yer değiştirmeliyim ki Sokrates beni övsün.
- İşte hep böyle olur, demiş Alkibiades. Sokrates’in olduğu yerde ondan başkası güzel delikanlılara yanaşamaz. Bakınız yine nasıl Agathon’u yanına çekmek için bir sebep uyduruverdi; hem de herkesin yerinde sayacağı bir sebep.
(s. 70-1)

Kitabın “Dostluk” adlı ikinci kısmının başında da şunlar yazıyor. Anlatan da Sokrates:

Akademia’dan çıkmış, duvarın dış kenarındaki yoldan doğruca Lykaion’a gidiyordum. Panapos çeşmesinin bulunduğu kapının yanı başında Hieronymos’un oğlu Hippothales’le Pianialı Ktesippos’a rastladım; yanlarında birçok genç de vardı. Yaklaşınca Hippothales beni gördü:

- Sokrates, dedi. Nerden böyle? Nereye gidiyorsun?
- Akademia’dan Lykaion’a gidiyorum dedim
- Bırak da bizim yanımıza gel. Yolunu değiştirmek istemezsin, ama değer değiştirmeye.
- Beni nereye götüreceksiniz? Kimlerin arasına?

Duvarın karşısında, kapısı açık duran bir meydanı göstererek:

- Şuraya, dedi. Biz birçok güzel delikanlıyla günlerimizi burada geçiriyoruz.
- Orası nedir? dedim. Ne yapıyorsunuz orada?
- Yeni bir idman yeri; orada sohbetle vakit geçiriyoruz; senin de bulunmanı isterdik.
- Aman ne iyi! dedim. Başınızda kim var?
- Tanırsın; senin övdüğün biri: Mikkos.
- Ya, öyle mi? Değersiz bir adam değildir; seçkin bir sofisttir.
- Gelecek misin? İdman yerinde kimler var görürsün.
- Oraya gelip ne yapacağım, sen önce bana onu söyle. Buranın gözde çocuğu kim?
- Herkesin gözdesi başka, Sokrates.
- İyi ama, seninki kim Hippothales? Onu söyle.

Bunu sorunca yüzü kızardı. Sözü ben aldım yine. (…) Bu sözlerimle yüzü büsbütün kızardı. O zaman Ktesippos yüzüne karşı:

- Hippothales, böyle kızarıp bozarmak, ad söylemekten çekinmek çok güzel, ama, dedi, Sokrates hele seninle azıcık konuşsun, bu söylemek istemediğin adı tekrar ede ede kafasını şişirirsin. Sen bir de bize sor Sokrates; Lysis diye diye öldürdü bitirdi bizi. Hele biraz da içerse bu adı o kadar söyler, o kadar söyler ki, sabah uyandığımız zaman kulaklarımızda yankılarını duyar gibi oluruz.
(s. 77-8)

İşte böyle. Bir ara Milli Eğitim Bakanlığı 100 temel eser diye birtakım kitapları öğrencilerine tavsiye etmişti. Acaba bunların arasında Platon ya da diğer Yunanlı filozofların kitapları falan var mı? Bir de, İş Bankası’nın yayınladığı bu kitap “Hasan Âli Yücel Klasikler Dizi”sinden çıkmış. Yücel 40’lı yıllarda Milli Eğitim Bakanı idi. Bu eserler de onun kurduğu tercüme bürosu tarafından çevrilip bakanlık tarafından yayınlanıyordu. Buna benzer bir şeyi şimdilerde Milli Eğitim Bakanlığı yapar mı acaba? Derdi gücü “mollalık” etmek olan Milli Eğitim Bakanı Çelik mi yapacak bunu? Hadi canım sen de!

3 comments:

gaykedi said...

tesekkürler bliyaal, bu yazıda yazdıklarının çoğunu hemencik homolojiye girdim, bakanlıkla ilgili tespitlerin ne kadar acı ama gerçek, milli eğitim bakanlığının devlet içinde dincilerin en çok çöreklendiği yer olduğunun söylenmesi ayrıca düşündürücü tabi...

Anonymous said...

Roma ve Yunan'da escinsellikle ilgili cok iyi bir kitap okumustum da, simdi buraya yazmak icin baktim ama bulamadim kutuphanemde. Ama var oldugunu biliyorum, bulunca yazacagim.

www.elifsavas.com/blog

bliyaal said...

Pazartesi akşamından bu yana internet bağlantım yoktu, sorunu ancak bu sabah halledebildik. O yüzden yazılanları ancak şimdi okuyabildim.

Gaykedi,

O bakanlık ileride Molla Eğitim Bakanlığı olacak. Ekonomi bakanı da 100 yeni üniversite açılmalı demiş, duydun mu?

Elif,

Kitabın ismini bulunca yazarsan iyi olur gerçekten. Şu sitendeki müzik de ne güzelmiş, girip girip dinliyordum, ama şimdi başka şarkı koymuşsun.