Wednesday, June 20, 2007


KOŞ BABAM KOŞ (III) – THE END

Dün uzun süredir bana sorun çıkartan bir işi hâllettim. Londra’da iken dahi peşimi bırakmayan, beni sürekli belge göndermeye zorlayan, İstanbul’da okulda bir aşağı bir yukarı beni koşturarak başımı ağrıtan doktora yeterlilik sınavına girdim.

Sabah saat 9’da okuldaydım. Benim gibi sınava girecek olan iki kişi ile buluşup asistanı bekledim. 10’a doğru yazılı sınava girdik. Sınav esnasında sözlü sınav jürisinde yer alan hocalardan birinin saat 9 gibi geldiğini, ancak sonradan gittiğini öğrendik. İçimden “haydaaa!” dedim, zira hoca geri gelmezse sınav falan olmazdı. Tez danışmanım hocayı aradı, meğer amcamın işi çıkmış, o yüzden gitmiş, ama gelecekmiş.

Yazılı sınavda yaz babam yazdım. Neyse ki sorular bildiğimiz yerden geldi. Toplam üç kağıt verdim. Sonunda “yeter artık,” dedim ve sınavdan ilk çıkan ben oldum. Ana binadan çıkıp enstitüye gittim. Ama jüri odasına girince gördüm ki, gelmesi gereken beş kişiden sadece üçü gelmiş. Biri işi çıktı gitti, diğeri ise yoldaymış. Kalan hocalar daha fazla beklemeyip beni sözlü sınava aldılar.

Tez danışmanı olan hocamız sağolsun, Osmanlı ekonomisi ile pek ilgilenmediğimi bildiğinden sınavı ekonomik doktrinler etrafında dolaştırdı. Ben de güzel güzel sohbet edermiş gibi teorik meseleleri anlattım. Bir ara İstanbul Üniversitesi’nin 60’lı yıllardaki hocaları hakkında konuştum; Sencer Divitçioğlu, İdris Küçükömer, hatta Asaf Savaş Akat vs. Arada birkaç Osmanlı sorusu sordular. Sınav sürerken yolda olan hoca da geldi ve oyuna ikinci yarı dahil oldu. Tabii işi olan amcam gene yoktu meydanlarda. Anlayacağınız, sınavı o olmadan hâllettiler. Bu arada, sözlüde gösterdiğimiz performansımız nedeniyle hocalardan biri ayrıca tebrik etti :) Böylece yeterlilik sınavını geçtim, üzerimden büyük yük kalkmış oldu.

İşim bittiğinde saat 11.30’du. Ancak elimdeki sınav tutanaklarını ancak bütün hocalar tarafından imzalanmış hâlde enstitüye teslim edebilirdim. Bu nedenle, hâlâ ortalıkta görünmeyen diğer amcamı beklemek zorundaydım. Vakit geçsin diye tutanaklara bakarken, kağıtların yine önceden olduğu gibi okuldaki bütün iktisat bölüm başkanları tarafından imzalanması gerektiğini gördüm ve küfür ettim. Diğer öğrencilerin mülâkatları bitmesine ve saat 1’i geçmesine rağmen amcam hâlâ gelmemişti. Onların da imza alması gerektiğinden birlikte beklemeye başladık. Bir süre sonra aramıza aynı adamdan imza alması gereken biri daha katılınca dörtledik.

Sonunda tez danışmanıma kadar gidip konuştuk, kendisi adamı tekrar aradı. Yarım saate kadar gelecekmiş. Maalesef o yarım saat oldu bir saat. Biz kâh koridorlarda geziniyor, kâh kantine gidiyor, vakit geçirmeye çalışıyorduk. Jürideki diğer hocalar koridordan geçerken bizi gördükçe “niye bekliyorsunuz?” diye soruyorlardı. Sıcaktan sürekli olarak terliyor, siliniyor, silindikçe de küfürü basıp duruyordum. Hatta bir ara çişim geldi, “ulan ben işerken geleceği tutar, herifi kaçırırız,” dedim. Tuvalete de gidemedik bu yüzden.

Saat 2.30’a doğru beklenen adam merdivenlerden ağır ağır çıkarak bulunduğumuz koridora teşrif etti. Tam yanlış kapıdan içeri girecekken koşup yetiştik, bölüm başkanının odasına soktuk. Küçük bir imza töreni düzenleyip işimizi hâllettik. Hâlletmiştik hâlletmesine, ama adamdan imza almak sınavdan daha uzun sürmüştü; üç saat beklemek zorunda kalmıştım. Onu beklerken sıcaktan her tarafım yapış yapış olmuş, gömleğim üzerime, donum da kıçıma yapışmıştı.

Sınavı geçtikten sonra bir ay içerisinde tez izleme komitesinin belirlenmesi gerekiyormuş. Hazır tez danışmanlarımız buradayken o işi de hâlledelim dedik. Enstitü ve ana bina arasıda birkaç defa koşturduktan sonra, sınav tutanakları ile komite belgelerini bölüm sekreterliğine teslim ettik. Sekreterlik, “bölüm başkanlarından alınması gereken imzaları alıp enstitüye sınav tutanaklarını göndeririz, ama komite belgelerini sizin teslim etmeniz gerekiyor,” dedi. O belgeler için de bilim dalı başkanı olan bir diğer amcamın imzası gerekiyormuş. “Peki o ne zaman burada olacak?” diye sorduk: “İki saat sonra gelir,” dediler. Ben fenalık geçirirken arkadaşlardan biri “benim işim var şu anda, ama iki saat sonra gelirim, sizin belgelerinizi de alıp teslim ederim, siz gidin,” dedi. Böylece bu fedakâr adam sayesinde daha fazla beklemek zorunda kalmadım.

Eve döndüğümde başım ağrıyordu, hemen gidip yıkandım. Çalışırken okuduğum kitapları masanın üzerinden alıp raflardaki yerlerine geri koydum. Artık tez ile ilgileneceğiz. Mesele şu ki, 6 ayda bir tez izleme komitesinde yer alan üç hocayı bulup imzalarını almam ve bunları öğrenci işlerine teslim etmem gerekiyor. Biri tez danışmanım olduğundan imzasını almam kolay. Ya diğerleri? Bunlar ne zaman okula gelir? Hele 6 ay sonra? Ben jüri odasının önünde beklerken, kendi tez izleme belgeleri için imza almaya gelen öğrenciler etrafta dolanıyordu. Okulda bu tarz jüri üyeli sınav dönemi olduğundan, hocaları yakalamak için hepsi okula gelmişti. Nitekim bizimle birlikte bekleyen dördüncü şahıs da bunlardandı. Sınavdan kurtulmak koşturmaktan kurtulmak anlamına gelmiyor. Bu defa da 6 ayda bir koşturacağız. Sanki askerlik yoklaması yaptırıyoruz! Yoklattır babam yoklattır!

3 comments:

Anonymous said...

congratulations...:))
çok sevindim can...
en kısa zamanda kutlayalım..
sevgiler,
nurdan

Anonymous said...

Bu ne yaaaaa!!!!! Bosuna degil, milletin bilime filan yoracak akli kalmiyor! Ben okurken sinir basti!

Tebrikler!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

www.elifsavas.com/blog

Fulya said...

Kolay gelsin sana!!!
Bu ne bicim ismis boyle.
Ne eziyetli.