Wednesday, June 06, 2007


“OT”LAŞTIRMA

Sınav işleri peşinde koştururken – hâlâ bitmediler maalesef – kardeşim bir olay anlatı. Kendisi bir kozmetik firmasında çalışıyor. Bu pazar günü işyerinden bir kız arkadaşlarının nikahına gitti. Anlattığına göre, nikahın kıyılacağı salona girince şaşırmışlar, çünkü her taraf tesettürlü, kara çarşaflı kadınlar ile kaynıyormuş. İlk önce yanlış bir salona geldiklerini zannetmişler, zira arkadaşları kapalı biri değilmiş. Ama sonra, arkadaşlarını tesettürlü bir vaziyette nikah masasına ilerlerken görünce şoke olmuşlar. Kardeşim, “Kızın yüzünden düşen bin parçaydı, ama oğlan gülücükler saçıyordu,” diyor. Kız son derece mutsuz bir şekilde “evet” demiş ve nikah kıyılmış.

Pazartesi günü kardeşim işin aslını biraz öğrenebilmiş. Anlattığına göre, adamın ailesi kapalı bir aileymiş. Kızın ailesi de dindar bir aile imiş, ama kızlarına karışmıyor, serbest bırakıyorlarmış. Kız, adam ile severek evlenmeye karar vermiş – yani görücü usulü gibi bir şey yok. Hatta nikah öncesinde arkadaşlarına nikahta giymeyi düşündüğü gelinliğin resimlerini göstermiş. Kardeşim “Gayet olağan, omuzları açıkta bırakan bir gelinlikti,” diyor. Maalesef, nikahın olduğu gün, erkek tarafı işi oldu bittiye getirerek kıza tesettür giydirmiş. “Nasıl giydiğine şaşırdım. Ben olsaydım o masada ‘hayır’ derdim. Herhalde kızı zorladılar veya bir şey ile tehdit ettiler, yoksa öyle kolay kolay giymezdi,” diyor kardeşim.

İşin daha vahim tarafı da var: Pazartesi günü işyerinden arkadaşları evlilik nedeniyle izinli olan kızı arayıp konuşmuşlar. Kızın dediğine göre, kocası “kapanmasını” ve “çalışmayı bırakmasını” istiyormuş. Halbuki evlilik öncesinde hiç böyle bir durum yokmuş ortada. Her şey evlenir evlenmez meydana çıkmış. Kız çok mutsuzmuş. “Hiç düşündüğüm gibi çıkmadı,” diyormuş.

Benim en çok sinirimi bozan, adamın bu kadar “sinsi” olması. Görüyor musunuz “koca” denilen adamı? Kardeşim daha dün evlendin! Dur bir be! Kız adamın ailesinin kapalı olduğunu biliyordu muhakkak, ama seven insan bunları önemser mi? Belki adamın davranışlarından kendisini böyle bir şeye zorlamayacağını düşünmüştür. Nereden bilsin adamın kafasından geçenleri? Kavun mu ki almadan önce koklasın?

Bu türden şeylerin olduğunu siz de muhakkak çevrenizden duymuşsunuzdur. Ama insan bunları işittiği her defasında sinirlenmeden edemiyor. Adam belki becerebilse, sabah işe gitmeden evvel karısını dolaba kilitleyip öyle çıkacak evden. Allah bilir, ilk aylar geçtikten sonra kızın sokağa çıkmasını, arkadaşlarını görmesini de yasaklar amcam. Sonra da bir çocuk yaptırır – tabii illa erkek olacak! Daha evlendiğinin ertesi günü kızı kapatıp çalışmasını istemediğine göre, bunları da kısa zamanda yapmakta gecikmeyecektir büyük ihtimalle. Ben anlamıyorum, bu nasıl bir kafa yapısıdır böyle? Evlendikten sonra kapanmak, çalışmamak, evde oturmak – bunun mantığı nedir? Akıllıca bir açıklaması var mı? Neye dayanarak yapıyorlar bunları?

Peki bu kız ne yapsın şimdi? Boşanmak isterse nasıl boşanacak? Kardeşimin dediğine göre, eğer nikahı izleyen bir hafta içinde mahkemeye başvurursa, kızın evlilik sözleşmesini iptal etme imkânı varmış. Ancak şu ana dek herhangi bir şey olmamış. Kusura bakmayın, ama bu tür olayları işittikçe resmen tiksiniyorum bu insanlardan. Nasıl da utanmazca insanlara kendi yaşam tarzlarını dayatıyorlar. Şimdi diyecekler ki, “Laikler de dayatmıyor mu?” Siz hiç kapalı bir kızla evlendikten sonra onu başını “açmaya” ve “çalışmaya” zorlayan Atatürkçü bir adam gördünüz mü?

10 comments:

Bijou said...

Ben gene ‘bizler ve onlar’ diye ayirim yapmanin sakincali oldugunu soyleyecegim. Toplumun bolunmesine katkıda bulunmamak gerekiyor.

Adamin yaptıgının hıcbır acıklaması yok. Yorum yapmak dahi yersiz. Benim sorum sence kizin hic mi hatası yok? Hadi flort doneminde anlamadi diyelim -ki bence bazi seyleri hissetmemesi imkansiz-, nikah oncesi ‘yeni’ gelinlik ona dayatildigi zaman akli neredeydi? Sakın bana ‘ama aşk’ demeyin, ben kendine saygisi olmayan bir bayanin gercek anlamda başkasına aşık olabilecegine inanmiyorum. Bu olsa olsa es kaza ona ılgı gostereni gozunde yucelterek, aslinda kendi eksikliğini kapatmaya calışmaktır.



Bu arada anadolu yakasinda iyi bilinen spor salonlarindan birine uyeyim. Dun salonda cember sakallı, her halinden dinci oldugu anlasilan bir bey gordum ilk defa. Etrafi rahatsiz edecek hicbir sey yapmiyordu ama bizim gibi sortlu kizlarin haldır haldır ortada kosturdugu bir salonda ne isi vardi anlamıs degilim? Aklima fesatlık geldi ve acaba varlıgı ıle dahı bız rahatsız mı etmek ıstıyor dıye dusundum. Benimki paranoya tabı

Anonymous said...

Küçük baldızımı bir delikanlı "allahın emriyle, görücü usulü" isteyecek. Kayın babam ve baldızım vekaleti bana verdiler, ilk izlenimi edinmem için.
Delikanlıyla başbaşa kaldık.
Abi dedi, ben nişan takar takmaz kızın kapanmasını isterim.
-Ne kadar kapanmasını?
-"Ucu yerde sürünen bol elbise ve türban.
-20 yıllık alıştığı elbiseleri?
-Onları da yakarız dedi.
…………………….
-Peki böyle bir kızı başka yerde bulamadın mı?
-Bu hoşuma gitti.
…………..
-Tamam, baldıza sorarım, kabul ederse sana bildirir, gerisini baş başa halledersiniz.

Bir saat sonra tekrar bir araya geldik.
-
“Baldız kapanmayı kabul ediyor ancak, O'nun da şartları varmış” dedim.

“Kendisi de Peygamber efendimiz gibi sakal bırakırsa, cübbe giyerse, ayağına çarık takarsa, şartlara uyarım; yoksa, ben de eski halime dönerim dedi”...
(aslında baldızla bunu görüşmedim, biliyorum olacak tepkiyi çünkü)

-O benimle dalga mı geçiyor!

diyerek sessizce uzaklaşıp gitti.

ana fikir: Çocuk, modern giyimliydi.
Kız, öğretmen çocuğu olarak, o da modern ve estetik giyimliydi.
Çocuğu çarpan durum da buydu.

Türban savaşı veren özneler,
Sosyal ortamda, rekabet üstünlüğünü erkekler bu yolla ele geçirmekteler, kadınlar bunu neden anlamazlar?
Politik ortamda, kadından yönetici olamayacağı(!) fikrine neden baş kaldırmazlar da,
Din erkeklere indiği(!) halde kadından peygamber olmadığı halde, ağır yaptırımların çoğu neden kadınlara yükleniyor?

elif şafak “elimi sıkmayan adam” diye makale döktürürken, din kökenini eleştirdiğinin farkında bile değil. Bu iki yüzlülükle nasıl meydan okurlar anlamak zor.
“Yaradılanı sev, yaradandan ötürü” diye fısıldayan ve “Bir gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil” diyen tasavvuf geleneği,… diye bitiriyor!
Bu din ile adam tabi ki sıkmaz elini!
Ya dinden vaz geç, ya da adamın elinden be kadın. İkisini kaynaştırıp daa 1500 yıllık dini mi değiştirmeye çalışıyorsun derlen adama (kadaına)

Bu düğün-kapanma olayı da bir sonuç tabi ki. Nüfusun yarısı olan türban savaşçılarının kendilerine ve kendi cinslerine attığı kazıktır öncelikle. Erkekler daha sonra suçlu…..

Anonymous said...

Aslinda mantik, kizin evli degilken kapali, evlenince acik olmasini icap ettirmez mi? Evli olmayan, bakire kizi tehlikelerden koruyacaksin. Kapatacaksin. Evlenmis kadin artik kimin ne isine yarasin? Hem evliye dindar insan dokunmaz, bakmaz. Artik o ona haram. O yuzden acilmasi lazim. :oP

Aslinda hic saka edilecek seyler degil ama...

www.elifsavas.com/blog

Goddess Artemis said...

@ Bliyaal:

Aktardığınız olay, o denli çarpıcı ve rahatsız edici ki... beynim "gerçek" olduğunu algılamakta, kabullenmekte zorlandı! Hikaye, senaryo vb. gibi geliyor insana... Sayın sezi-yorum'un da örneğini okuyunca, kafaya DANK ediyor, bir parça da olsa... Sevgili bijou, artık öyle bir noktadayız ki, ayırımı başlatan neydi/kimdi/nasıl oldu... fark etmeksizin, "ayırımcılık" yok, yaşanan bir "ayırım" var zaten... Yazık, çok yazık...

Bijou said...

Sevgili goddes artemis,

Ingilizlerin ezelden beri somurgelerini kontrol etme yontemi hepimizce malum olan ‘böl ve yönet’ tir. Bu taktigi artık butun hegamonik güçler uyguluyor. Bakiniz yakin TC tarihine, kurulus asamasinda mandacılar vs milliyetciler, soguk savas da CHP vs DP, akabinde solcu vs sagcı, kurtler vs turkler, aleviler vs sunniler, binimum etnik kokenler...etc kabul bunlarin en tehlikelisi ve malesef en eski tarihe sahip olanı dinci vs laik zihniyet ayrimi.

Ama icimden bir ses buna tuzağa bile bile düşmek diyor :(

Goddess Artemis said...

@ Bliyaal:

Az evvel eklemeyi unutmuşum, kadınlara yönelik (tüm dünyadan bahsediyorum, sadece ülkemizden değil) acımasızlığın, bir yeni örneği için, lütfen bkz.

O Kadar Güzel İnsanlarsınız Ki

Acizliğime ağlamaktan gözlerim şişmişti hem haberi okurken hem de bu yazıyı yazarken >:-(

bliyaal said...

Bijou; Dikkat edersen, gelinlik nikah öncesinde değil, nikahın olduğu gün değiştiriliyor. Kızın hiçbir şeyden haberi yok.

Özge; Bence kadınların öncelikle ekonomik olarak bağımsız olmaları lazım. İşin garibi, bu anlattığım kız da öyle biri.

Zihni bey; Anlattığınız olayda oğlana çok güzel cevap vermişsiniz. İşte kadınların kapanmasını isteyen erkekler böyle iki yüzlü. Zoru görünce kaçıyorlar. Elif Şafak’ın “Med-Cezir” adlı kitabını okumuştum. Sürekli bir eleştiri ve Osmanlı ile tasavvuf hayranlığı dolu bir kitap. Yapıcı tek bir fikir göremedim içinde.

Elif; Emin ol, senin şaka olarak nitelendirdiğin şeyleri ciddi ciddi isteyen insanlar var.

Goddess Artemis; İnsan olayı duyunca kızıyor da, bir de yakınında olunca bir kat daha kızıyorsun.

Bu pazartesi günü Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde “İran Havası” başlığı altında şunları yazmış; bizim dincilerin istediği İslami düzenin nihai noktası olması açısından aktarıyorum:

* * *

Üç yıl önce İran’a gittiğimde beni en etkileyen olay bir ev ziyareti olmuştu.

Ev sahibi bizim için muhteşem bir sofra donatmış, onurumuza özel bir gece düzenlemişti.

İran’da kadınların şarkı söylemesi yasak!

Saç teli gibi, kadın sesi de “tahrik edici” sayılıyor …

Yemekten sonra, “özel gece”nin iki kadın müzisyeni olduğu anlaşıldı.

Biri tef çalıyor. İran tefi, bildiğiniz teflerden değil. Zilleri daha zengin. Çok katmanlı, yankılı; farklı, hoş bir ses çıkarıyor …

Diğeri de şarkıcı …

Hayatımda böyle güzel bir ses duyduğumu hatırlamıyorum!

“Yasak” olduğu için belki; şarkı söyleyen kadın kendinden geçti.

Duygulu, unutulması mümkün olmayan derinlikte bir müzik ziyafeti yaşadık.

O geceye dair aklımda kalan tek şey, dinlediğim benzersiz “sufi musikisi” olmadı.

Aylardan bahardı. Hava da çok sıcaktı.

Salonda camlar açık …

Kadın şarkıcının şelale gibi akıp giden sesi, perde perde her yükselişinde; ev sahibi telaşla pencerelere koşuyor, camları kapatıp geri dönüyor …

Bir, iki, üç, beş …

Dayanamayıp, “Ne var, ne oluyor?” diye sordum sonunda.

Aldığım yanıt, İran’da yaşadığım en büyük şok oldu:

“Komşular!” dedi davet sahibi: “Müziği duyarlarsa devrim polisine ihbar edebilirler.”

“Müzik sesi; sizden hoşlanmayan, herhangi bir nedenle size kin tutan ya da sizi çekemeyen bir komşunuzun devrim polisine başvurmasına neden olabilir!”

Dondum kaldım. Buz kestim resmen.

* * *
Ruşen Çakır, Şerif Mardin ile 15 Mayıs’ta bir röportaj yapmış. Başlığı: “İran’daki Hava Türkiye’de Oluşabilir!” Bakın Mardin ne diyor:

“İşin nasıl şekillendiğini anlamak şart. İslam’ın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum. Türkiye’de ‘mahalle baskısı’ diye bir şey var. Bazı İslami alt-çevreler ortaya çıkıyor. Bunda günümüzün gelişmiş imkanları etkili. Mahalle havası dediğimiz şeyin, bu İslami çevrelerle yeni şekil almış olduğuna inanıyorum. Bu yeni şekil AKP’yi döver!”

İşte o mahalleli AKP’ye oy veriyor zaten. Bence AKP’yi dövmez o yeni şekil. Zira onlar da içten içe o “şekil” gibisini istiyor.

gaykedi said...

verdiğin çok çarpıcı bir örnek sinir edici, ve üzücü :(

daha önce de yazdım ama tekrar etmiş olayım;

Bu ülke de kaç kişi başörtüsü takamıyor, birkaç bin memur ve üniversite öğrencisi dışında? ama Türkiye' de ki nüfusun yarısı kadın ki, bu da yaklaşık 35 milyon kadın yapar bunun milyonlarcası ve eminim yarısından fazlası, babasının, abisinin, kocasının zoruyla takıyor, bu konuyu hiç dile getirmeden başörtüsünü savunanların ben nasıl inanayım samimiyetine şimdi.

Anonymous said...

"hiç kapalı bir kızla evlendikten sonra onu başını “açmaya” ve “çalışmaya” zorlayan Atatürkçü bir adam gördünüz mü? "
Hiç kapalı bir kızla evlenen Atatürkçü bir adam gördünüz mü?

Anonymous said...

fahişe düşüncelerden nefret ederim.

elbette bu olayın elle tutulur bir yanı yok. Ama buna karşı olanlar acaba üniversitelerde ki baş örtüsü yasağı karşısında da aynı tepkiyi gösteriyorlar mı?

burada esas olan. 'yaşam tarzıdır' yani hiç kimse, bir diğerinin 'yaşam tarzı' üzerinde söz sahibi olamaz.

Uzatmadan şunu söylemeliyim;

İran'da zorla baş örtüsü taktıran gerici mollalar ne ise, Türkiye'de baş örtüsü yasağı koymak suretiyle 'yaşam tarzı' noktasında dayatmaları destekleyenlerde odur.

cidden merak ediyorum. bu lokal baskılara tepki gösteren kaç kişi, üniversitede ki sistematik baskılara da aynı oranda ses çıkarıyor..

bunu yapabiliyorsanız, gerçekten demokrat ve özgürlükçüsünüz demektir. ha bunu yapamıyorsanız, onlardan bir farkınız kalmıyor..