TANRI MESELESİ
Antik Yunan’da atheos sıfatı “tanrısız” (άθεος) anlamına geliyormuş. M.S. 5. yüzyılda kelime asebēs (άσεβής), yani “dinsiz” anlamının yanında ek bir anlam daha kazanarak, “tanrılar ile hiçbir ilişkisi olmama” ya da “tanrıları inkâr etmek, tanrısal olmayan” biçimine bürünmüş. Klasik metinlerin modern çevirilerinde atheos kelimesi kimi zaman “ateistik” şeklinde geçiyormuş. Aynı zamanda, soyut bir isim olarak atheotēs (άθεότης), yani “ateizm” kelimesi de varmış. İlk dönem Hıristiyanlar ile paganlar arasında yapılan tartışmalarda atheos kelimesi sık sık olumsuz anlamda kullanılmış. Her iki taraf da birbirini atheos olmakla suçluyormuş. Zaten kelimenin bir diğer anlamı da paganlığa işaret ediyor.
İngilizce “ateizm” kelimesi Fransızca “athéisme” kelimesinden 1587 civarında türetilmiş. Fransızca “athée” kelimesinden gelen “ateist” ise “tanrının varlığını inkâr eden veya buna inanmayan kişi” anlamına geliyormuş; kelime ilk defa 1571 civarında kullanılmış. Ateizm kelimesi 1577 civarında “tanrısızlık” anlamında kullanılmaya başlanmış. “Deist” 1621’de, “teist” 1662’de, “teizm” 1678’de ve “deizm” de 1687’de ortaya çıkmış. Sanırım o dönemlerde bizde “kâfir” ya da “gâvur” bütün bu anlamları içeriyordu.
16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” kelimesi bir hakaretmiş ve sadece polemik amaçlı kullanılmış. Kimse kendisini “ateist” olarak tanımlamıyormuş. Avrupa’da “ateizm” kelimesi kendini ifade etme aracı olarak ilk defa 18. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmış ve özellikle tektanrıcı Judeo-Hıristiyan tanrısına inanmama anlamını içeriyormuş. Günümüzde de batıda “tanrıya inanmamayı” tanımlamak amacıyla kullanılıyormuş.
Antik Yunan’da atheos sıfatı “tanrısız” (άθεος) anlamına geliyormuş. M.S. 5. yüzyılda kelime asebēs (άσεβής), yani “dinsiz” anlamının yanında ek bir anlam daha kazanarak, “tanrılar ile hiçbir ilişkisi olmama” ya da “tanrıları inkâr etmek, tanrısal olmayan” biçimine bürünmüş. Klasik metinlerin modern çevirilerinde atheos kelimesi kimi zaman “ateistik” şeklinde geçiyormuş. Aynı zamanda, soyut bir isim olarak atheotēs (άθεότης), yani “ateizm” kelimesi de varmış. İlk dönem Hıristiyanlar ile paganlar arasında yapılan tartışmalarda atheos kelimesi sık sık olumsuz anlamda kullanılmış. Her iki taraf da birbirini atheos olmakla suçluyormuş. Zaten kelimenin bir diğer anlamı da paganlığa işaret ediyor.
İngilizce “ateizm” kelimesi Fransızca “athéisme” kelimesinden 1587 civarında türetilmiş. Fransızca “athée” kelimesinden gelen “ateist” ise “tanrının varlığını inkâr eden veya buna inanmayan kişi” anlamına geliyormuş; kelime ilk defa 1571 civarında kullanılmış. Ateizm kelimesi 1577 civarında “tanrısızlık” anlamında kullanılmaya başlanmış. “Deist” 1621’de, “teist” 1662’de, “teizm” 1678’de ve “deizm” de 1687’de ortaya çıkmış. Sanırım o dönemlerde bizde “kâfir” ya da “gâvur” bütün bu anlamları içeriyordu.
16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” kelimesi bir hakaretmiş ve sadece polemik amaçlı kullanılmış. Kimse kendisini “ateist” olarak tanımlamıyormuş. Avrupa’da “ateizm” kelimesi kendini ifade etme aracı olarak ilk defa 18. yüzyılın sonlarında kullanılmaya başlanmış ve özellikle tektanrıcı Judeo-Hıristiyan tanrısına inanmama anlamını içeriyormuş. Günümüzde de batıda “tanrıya inanmamayı” tanımlamak amacıyla kullanılıyormuş.
Bunları yazmama neden olan şey, internette dolanırken Newsweek dergisinin sitesinde yayınlanan bir sohbete denk gelmem. Sohbetin taraflarından biri, dünyaca tanınan bir papaz olan Amerikalı Rick Warren. Kendisi 1980’de Saddleback’de göreve başlamış; bugün kilisesine 25.000 kişi geliyormuş. Diğer tarafta ise “The End of Faith” ve “Letter to a Christian Nation” kitaplarıyla tanınan ve sinirbilim doktorası yapan Amerikalı ateist Sam Harris var. Newsweek dergisinin daveti üzerine, iki adam geçtiğimiz nisan ayında Warren’in ofisinde bir araya gelmişler. Sohbetleri dört saat sürmüş.
Benim dikkatimi çekenlerden biri, Warren’in tipik bir Amerikalı Hıristiyan tavrı göstermesi oldu. Konuşmayı not alan Newsweek dergisinden John Mecham, Warren’i “bir ayı kadar büyük” biçiminde tanımlıyor. “İbrahim’in tanrısının varlığına ilişkin kanıt nedir?” sorusunu yanıtlarken, Warren “Tanrının nereden geldiğini anlamaya çalışmak, bir karıncanın interneti anlamaya çalışmasına benziyor,” diyor. Bir başka yerde de Harris, “Dogmanın gerçekte iyi bir anlama sahip olduğu ve inanca sıkıca dayalı bir şeye inanmanın yüceleştirici olduğunun düşünüldüğü tek söylem alanı dindir,” diyor.
Konuşmalarının bir bölümü derginin internet sitesinde yer alıyor. Ben sadece ilginç bulduğum bazı yerleri aktaracağım. Maalesef, vaktim olmadığından alıntıları tercüme edemedim. Ancak, basit bir dil kullanıldığından metnin anlaşılmasında zorluk yaşanacağını sanmıyorum. Tam metin şurada: http://www.msnbc.msn.com/id/17889148/site/newsweek/page/0/
Do you believe Creation happened in the way Genesis describes it?
WARREN: If you're asking me do I believe in evolution, the answer is no, I don't. I believe that God, at a moment, created man. I do believe Genesis is literal, but I do also know metaphorical terms are used. Did God come down and blow in man's nose? If you believe in God, you don't have a problem accepting miracles. So if God wants to do it that way, it's fine with me.
HARRIS: I'm doing my Ph.D. in neuroscience; I'm very close to the literature on evolutionary biology. And the basic point is that evolution by natural selection is random genetic mutation over millions of years in the context of environmental pressure that selects for fitness.
WARREN: Who's doing the selecting?
HARRIS: The environment. You don't have to invoke an intelligent designer to explain the complexity we see.
WARREN: Sam makes all kinds of assertions based on his presuppositions. I'm willing to admit my presuppositions: there are clues to God. I talk to God every day. He talks to me.
HARRIS: What does that actually mean?
WARREN: One of the great evidences of God is answered prayer. I have a friend, a Canadian friend, who has an immigration issue. He's an intern at this church, and so I said, "God, I need you to help me with this," as I went out for my evening walk. As I was walking I met a woman. She said, "I'm an immigration attorney; I'd be happy to take this case." Now, if that happened once in my life I'd say, "That is a coincidence." If it happened tens of thousands of times, that is not a coincidence.
There must have been times in your ministry when you've prayed for someone to be delivered from disease who is not—say, a little girl with cancer.
WARREN: Oh, absolutely.
So, parse that. God gave you an immigration attorney, but God killed a little girl.
WARREN: Well, I do believe in the goodness of God, and I do believe that he knows better than I do. God sometimes says yes, God sometimes says no and God sometimes says wait. I've had to learn the difference between no and not yet. The issue here really does come down to surrender. A lot of atheists hide behind rationalism; when you start probing, you find their reactions are quite emotional. In fact, I've never met an atheist who wasn't angry.
HARRIS: Let me be the first.
WARREN: I think your books are quite angry.
HARRIS: I would put it at impatient rather than angry. Let me respond to this notion of answered prayer, because this is a classic sampling error, to use a statistical phrase. We know that human beings have a terrible sense of probability. There are many things we believe that confirm our prejudices about the world, and we believe this only by noticing the confirmations, and not keeping track of the disconfirmations. You could prove to the satisfaction of every scientist that intercessory prayer works if you set up a simple experiment. Get a billion Christians to pray for a single amputee. Get them to pray that God regrow that missing limb. This happens to salamanders every day, presumably without prayer; this is within the capacity of God. [Warren is laughing.] I find it interesting that people of faith only tend to pray for conditions that are self-limiting.
Şurada Harris’in Warren’e karşı ilginç bir mantık yürütmesi var:
HARRIS: What in your experience is making you someone who is not a Muslim? I presume that you are not losing sleep every night wondering whether to convert to Islam. And if you're not, it is because when the Muslims say, "We have a book that's the perfect word of the creator of the universe, it's the Qur'an, it was dictated to Muhammad in his cave by the archangel Gabriel," you see a variety of claims there that aren't backed up by sufficient evidence. If the evidence were sufficient, you would be compelled to be Muslim.
WARREN: That's exactly right.
HARRIS: So you and I both stand in a relationship of atheism to Islam.
Şurasını da güzel buldum:
Do you think that religiously motivated good works are actually harmful?
HARRIS: The thing that bothers me about faith-based altruism is that it is contaminated with religious ideas that have nothing to do with the relief of human suffering. So you have a Christian minister in Africa who's doing really good work, helping those who are hungry, healing the sick. And yet, as part of his job description, he feels he needs to preach the divinity of Jesus in communities where literally millions of people have been killed because of interreligious conflict between Christians and Muslims. It seems to me that that added piece causes unnecessary suffering. I would much rather have someone over there who simply wanted to feed the hungry and heal the sick.
Aşağıdaki haritaların ilki Avrupa’da tanrıya inanma oranlarını gösteriyor. Üstelik %90 ve üstü oranı ile haritada Türkiye de var. İkincisi de Amerika’daki dindarlık durumu olarak adlandırılabilir. Haritaları şuradan buldum: http://helena-alabama.blogspot.com/2007/07/churches-in-helena-in-my-last-blog.html. Ama orası nereden bulmuş, bilmiyorum.
Seyir defterine ek: Dawkins’in kitabının Türkçe çevirisine bakma imkânı buldum. Maalesef çeviriyi pek beğenmedim – gerçi bu çeviri işlerine ucundan bulaştığımız için mi böyle beğenmemezlik ediyoruz diyorum. Ancak arada dizgi hatalarına rastladım. Bu arada kitabın İngilizce karton kapaklı ucuz baskısı da çıkmış. Taksim’deki “Pandora” kitabevinde gördüm. Meraklısına duyurulur.
Benim dikkatimi çekenlerden biri, Warren’in tipik bir Amerikalı Hıristiyan tavrı göstermesi oldu. Konuşmayı not alan Newsweek dergisinden John Mecham, Warren’i “bir ayı kadar büyük” biçiminde tanımlıyor. “İbrahim’in tanrısının varlığına ilişkin kanıt nedir?” sorusunu yanıtlarken, Warren “Tanrının nereden geldiğini anlamaya çalışmak, bir karıncanın interneti anlamaya çalışmasına benziyor,” diyor. Bir başka yerde de Harris, “Dogmanın gerçekte iyi bir anlama sahip olduğu ve inanca sıkıca dayalı bir şeye inanmanın yüceleştirici olduğunun düşünüldüğü tek söylem alanı dindir,” diyor.
Konuşmalarının bir bölümü derginin internet sitesinde yer alıyor. Ben sadece ilginç bulduğum bazı yerleri aktaracağım. Maalesef, vaktim olmadığından alıntıları tercüme edemedim. Ancak, basit bir dil kullanıldığından metnin anlaşılmasında zorluk yaşanacağını sanmıyorum. Tam metin şurada: http://www.msnbc.msn.com/id/17889148/site/newsweek/page/0/
Do you believe Creation happened in the way Genesis describes it?
WARREN: If you're asking me do I believe in evolution, the answer is no, I don't. I believe that God, at a moment, created man. I do believe Genesis is literal, but I do also know metaphorical terms are used. Did God come down and blow in man's nose? If you believe in God, you don't have a problem accepting miracles. So if God wants to do it that way, it's fine with me.
HARRIS: I'm doing my Ph.D. in neuroscience; I'm very close to the literature on evolutionary biology. And the basic point is that evolution by natural selection is random genetic mutation over millions of years in the context of environmental pressure that selects for fitness.
WARREN: Who's doing the selecting?
HARRIS: The environment. You don't have to invoke an intelligent designer to explain the complexity we see.
WARREN: Sam makes all kinds of assertions based on his presuppositions. I'm willing to admit my presuppositions: there are clues to God. I talk to God every day. He talks to me.
HARRIS: What does that actually mean?
WARREN: One of the great evidences of God is answered prayer. I have a friend, a Canadian friend, who has an immigration issue. He's an intern at this church, and so I said, "God, I need you to help me with this," as I went out for my evening walk. As I was walking I met a woman. She said, "I'm an immigration attorney; I'd be happy to take this case." Now, if that happened once in my life I'd say, "That is a coincidence." If it happened tens of thousands of times, that is not a coincidence.
There must have been times in your ministry when you've prayed for someone to be delivered from disease who is not—say, a little girl with cancer.
WARREN: Oh, absolutely.
So, parse that. God gave you an immigration attorney, but God killed a little girl.
WARREN: Well, I do believe in the goodness of God, and I do believe that he knows better than I do. God sometimes says yes, God sometimes says no and God sometimes says wait. I've had to learn the difference between no and not yet. The issue here really does come down to surrender. A lot of atheists hide behind rationalism; when you start probing, you find their reactions are quite emotional. In fact, I've never met an atheist who wasn't angry.
HARRIS: Let me be the first.
WARREN: I think your books are quite angry.
HARRIS: I would put it at impatient rather than angry. Let me respond to this notion of answered prayer, because this is a classic sampling error, to use a statistical phrase. We know that human beings have a terrible sense of probability. There are many things we believe that confirm our prejudices about the world, and we believe this only by noticing the confirmations, and not keeping track of the disconfirmations. You could prove to the satisfaction of every scientist that intercessory prayer works if you set up a simple experiment. Get a billion Christians to pray for a single amputee. Get them to pray that God regrow that missing limb. This happens to salamanders every day, presumably without prayer; this is within the capacity of God. [Warren is laughing.] I find it interesting that people of faith only tend to pray for conditions that are self-limiting.
Şurada Harris’in Warren’e karşı ilginç bir mantık yürütmesi var:
HARRIS: What in your experience is making you someone who is not a Muslim? I presume that you are not losing sleep every night wondering whether to convert to Islam. And if you're not, it is because when the Muslims say, "We have a book that's the perfect word of the creator of the universe, it's the Qur'an, it was dictated to Muhammad in his cave by the archangel Gabriel," you see a variety of claims there that aren't backed up by sufficient evidence. If the evidence were sufficient, you would be compelled to be Muslim.
WARREN: That's exactly right.
HARRIS: So you and I both stand in a relationship of atheism to Islam.
Şurasını da güzel buldum:
Do you think that religiously motivated good works are actually harmful?
HARRIS: The thing that bothers me about faith-based altruism is that it is contaminated with religious ideas that have nothing to do with the relief of human suffering. So you have a Christian minister in Africa who's doing really good work, helping those who are hungry, healing the sick. And yet, as part of his job description, he feels he needs to preach the divinity of Jesus in communities where literally millions of people have been killed because of interreligious conflict between Christians and Muslims. It seems to me that that added piece causes unnecessary suffering. I would much rather have someone over there who simply wanted to feed the hungry and heal the sick.
Aşağıdaki haritaların ilki Avrupa’da tanrıya inanma oranlarını gösteriyor. Üstelik %90 ve üstü oranı ile haritada Türkiye de var. İkincisi de Amerika’daki dindarlık durumu olarak adlandırılabilir. Haritaları şuradan buldum: http://helena-alabama.blogspot.com/2007/07/churches-in-helena-in-my-last-blog.html. Ama orası nereden bulmuş, bilmiyorum.
Dindeki “kötülük sorunu”nu ilk ortaya koyan kişi Yunanlı Epikür olmuş. Bu nedenle kötülük sorunu kimi zaman “Epikürcü Paradoks” ya da “Epikür’ün Bilmecesi” olarak adlandırılıyormuş. Paradoks şöyle:
Eğer tanrı kötülüğü engellemeye çalışıyor, ancak başaramıyorsa,
kadiri mutlak değildir.
Eğer engelleyebilecek olmasına rağmen bunu istemiyorsa,
kötü niyetlidir.
Eğer engelleyebilecek ise ve bunu istiyorsa,
kötülük nereden geliyor?
Eğer engelleyebilecek durumda değilse ve bunu istemiyorsa,
niye ona “tanrı” diyelim?
Bir de “Taş Paradoksu” var. O da şöyle:
Tanrı kendisinin dahi kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?
Eğer yaratamazsa kadiri mutlak değildir.
Eğer yaratabilir ve kaldırazmasa kadiri mutlak değildir.
Her iki durumda da tanrı kadiri mutlak değildir. Kadiri mutlak olmayan bir varlık da tanrı olamaz. Öyleyse tanrı yoktur.
Bu arada, zaman zaman bahsettiğin İngiliz evrim biyoloğu ateist Richard Dawkins’in dünya çapında best-seller olan kitabı “Tanrı Yanılgısı” sonunda Türkçe’ye çevrilmiş (Kuzey Yayınları, Çev: Tonguç Çulhaöz). Bende İngilizcesi olduğundan Türkçe çeviri nasıldır bilemiyorum, ancak meraklısına tavsiye ederim. Dawkins amcam bayağı popüler oldu bu kitabıyla zaten.
Eğer tanrı kötülüğü engellemeye çalışıyor, ancak başaramıyorsa,
kadiri mutlak değildir.
Eğer engelleyebilecek olmasına rağmen bunu istemiyorsa,
kötü niyetlidir.
Eğer engelleyebilecek ise ve bunu istiyorsa,
kötülük nereden geliyor?
Eğer engelleyebilecek durumda değilse ve bunu istemiyorsa,
niye ona “tanrı” diyelim?
Bir de “Taş Paradoksu” var. O da şöyle:
Tanrı kendisinin dahi kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi?
Eğer yaratamazsa kadiri mutlak değildir.
Eğer yaratabilir ve kaldırazmasa kadiri mutlak değildir.
Her iki durumda da tanrı kadiri mutlak değildir. Kadiri mutlak olmayan bir varlık da tanrı olamaz. Öyleyse tanrı yoktur.
Bu arada, zaman zaman bahsettiğin İngiliz evrim biyoloğu ateist Richard Dawkins’in dünya çapında best-seller olan kitabı “Tanrı Yanılgısı” sonunda Türkçe’ye çevrilmiş (Kuzey Yayınları, Çev: Tonguç Çulhaöz). Bende İngilizcesi olduğundan Türkçe çeviri nasıldır bilemiyorum, ancak meraklısına tavsiye ederim. Dawkins amcam bayağı popüler oldu bu kitabıyla zaten.
Seyir defterine ek: Dawkins’in kitabının Türkçe çevirisine bakma imkânı buldum. Maalesef çeviriyi pek beğenmedim – gerçi bu çeviri işlerine ucundan bulaştığımız için mi böyle beğenmemezlik ediyoruz diyorum. Ancak arada dizgi hatalarına rastladım. Bu arada kitabın İngilizce karton kapaklı ucuz baskısı da çıkmış. Taksim’deki “Pandora” kitabevinde gördüm. Meraklısına duyurulur.