Wednesday, July 25, 2007


FÜHRER

Son zamanlarda Hitler’in biyografisini okumaya daldığım için bir şeyler yazamadım. Ama biyografinin de maşallahı var. Sadece ilk cilt olmasına rağmen büyük boy ve 810 küsur sayfa (Ian Kershaw, "Hitler, 1889-1936: Hubris", Çev: Zarife Biliz, İthaki Yayınları, 2007). İkinci cildi henüz çıkmadı. Hitler’in, I. Dünya Savaşı öncesinde fakir biri olarak muhtaç kişilerin kaldığı bakımevlerinde yaşayan ve hayatını resim yaparak para kazanan bir adam iken, savaş sonrasında İşçi Partisi’ne girerek yükselmesi ve 1933 yılında şansölye olması gerçekten şaşkınlık verici.

Hitler’in en önemli özelliği, bilindiği üzere, kitleleri etkisi altına alan bir hatip olması. Kendisi bu yeteneğinin farkına ancak savaş sonrasında terhis olmayı beklerken askerlere yaptığı konuşmalar esnasında varıyor. Kavgam’da şöyle diyor: Şimdi bana kalabalık bir dinleyici kitlesi önünde konuşma fırsatı doğmuş ve eskiden beri güçlü bir duyguyla tahmin ettiğim şey doğru çıkmıştı; ben “söz söylemesini” biliyordum." Biyografiden tek tek parça aktarmak kolay değil, ama Hitler’in 1923 yılında daha Naziler Almanya’da hakimiyetlerini tam manasıyla kurmadan evvel söylediği bir-iki cümlesi şöyle:

Almanya’yı kurtaracak olan, milli iradenin ve milli kararlılığın diktatörlüğüdür. Arkasından gelen soru ise, ortada uygun birinin olup olmadığıdır. Bizim işimiz böyle birinin peşine düşmek değildir. O ya Tanrı’nın lütfu olarak buradadır ya da değildir. Bizim işimiz, burada olduğunda o kişinin ihtiyaç duyacağı kılıcı yaratmaktır. Bizim işimiz, diktatör geldiğinde ona hazır bir halk sunmaktır. (s. 197)

Halk artık bakanlar değil, liderler istiyor. (s. 197)

Bir özgürlük savaşçısı doğru içgüdülere ve doğru iradeye sahip olmalıdır, iradeden başka bir şeye ihtiyacı yoktur. (s. 198)


Sanki ikinci cümleyi bizim için söylemiş Hitler. 7 Mart 1936’da Alman ordusu Ren bölgesine girer. Ren’in işgali Almanya’da büyük sevince neden olur. Aynı gün Hitler, işgalden iki saat sonra Reichtag’da milletvekilleri önünde bir konuşma yapar. Konuşmaya tanıklık eden ve “insanı hem büyüleyen hem de korkutan bir manzara” karşısında olduğunu söyleyen William Shirer olanları şöyle anlatıyor (William L. Shirer, “Nazi İmparatorluğu”, Cilt I, Çev: Rasih Güran, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1992):

Hitler şunları söyledi: “Almanya artık kendisini Lokerno Paktı’na bağlı saymıyor. Halkının sınırları bakımından temel hakları yararına olmak ve savunmalarını sağlamak üzere, Alman hükümeti bugünden itibaren askerden arındırılmış bölgede Almanya’nın mutlak ve sınırsız hakimiyetini yeniden kurmuştur!”

Bunun üzerine altı yüz milletvekili, Hitler’in şahsen tayin ettiği altı yüz adam, iri yarı, kalın enseli, saçları dibinden kazınmış, göbekli, kahverengi üniformalı, kalın botlu altı yüz küçük adam … sanki kurulmuş gibi birdenbire ayağa fırladı, sağ ellerini uzatarak Nazi selamı verirken hep bir ağızdan bağırdı: “Heil!” … Hitler elini kaldırarak susturdu onları … Derin ve çınlayan bir sesle şunu söyledi: “Alman Reichtag’ının üyeleri!” Herkes tıs kesilmişti. “Alman kuvvetlerinin batı bölgesinde gelecekteki barış garnizonlarına doğru yürüdükleri bu tarihi anda, iki kutsal ant bizi birleştirmiş olacaktır.”

Daha fazla devam edemedi. Bu “parlamento” kalabalığı için Alman askerlerinin o anda Ren’e yürümekte oldukları çok iyi bir haberdi. Kanlarındaki Alman militarizmi kafalarına vurmuştu. Ayağa kalkmışlar, bağırıp çağırıyorlardı … Ellerini köleler gibi hep beraber havaya kaldırmışlardı. Yüzleri sinirden sanki çarpılmıştı. Ağızlarını açabildikleri kadar açmışlar, bağırıyor, bağırıyorlardı. Bağnazlıkla yanan gözlerini yeni tanrılarına, İsa’larına dikmişlerdi. Yeni İsa’ları da rolünü çok iyi oynuyordu. Sanki alçak gönüllülüktenmiş gibi başını önüne eğmiş, bağrışmaların kesilmesini bekliyordu. Sonra yine alçak sesle, ama heyecanla, iki andı açıkladı:

“Önce, halkımızın şerefini kurtarmaya çalışırken, hiçbir şekilde zora boyun eğmemeye yemin ediyoruz … İkinci olarak, Avrupa halkları arasında, özellikle Batılı komşu uluslarla bir anlaşmaya varmak için, bugün her zamankinden daha çok çaba göstereceğimizi taahhüt ediyoruz … Avrupa’dan hiçbir toprak isteğimiz yoktur! Almanya barışı hiçbir zaman bozmayacaktır!” (s. 377-8)

Soyunda Yahudilik olan subay emeklisi kocasını bulma umudunu 1935’te yitirmiş ve Nuremberg Yasaları doğrulusunda kızlarının Alman vatandaşlığı reddedilmiş ateşli muhafazakâr milliyetçi olan Hamburg orta sınıfından ev kadını Luise Solmitz, Ren Bölgesi’nin işgalinin ardından Hitler’e duyduğu şükranı şöyle ifade etmiş:

Bu olaylar karşısında tamamen alt üst oldum … askerlerimizin (Ren Bölgesi’ne) girişi, Hitler’in büyüklüğü, konuşmasının gücü ve bu adamın kuvveti beni sevince boğuyor. Birkaç yıl önce manevî çürümenin egemen olduğu zamanlarda, böyle işleri tasarlamaya cesaret edemezdik. Führer bir kez daha dünyayı bir oldu bittiyle yüzyüze bıraktı. Bütün dünya nefesini tutuyor. Hitler nereye doğru gidiyor, son ne olacak, konuşmasının doruğa çıktığı o an, arkasından hangi cüret, hangi sürpriz gelecek? Ve ardında darbe üstüne darbe, onun cesaretiyle korkusuzca belirttiği gibi eylem geliyor. İnsana nasıl güç veren bir şey bu … Führer’in yaratılışındaki derin ve anlaşılmaz bu sır … Ve şans hep ondan yana. (Kershaw, s. 603)

30 Ocak 1933 günü öğle üzeri Cumhurbaşkanı Hinderburg, anayasaya tamamıyla uygun bir şekilde Hitler’e başbakanlığı verir. Böylece Hitler “şansölye” olur. İşte Hitler’in iktidara geldiği ve Alman tarihinin değişmeye başladığı gün budur. Aşağıda, 10 Şubat’ta Hitler’in şansölye olarak yaptığı ilk konuşmaya ait bir bölümün videosunu koydum. Konuşma öncesi takdimini de Goebbels yapıyor. Video “Mein Kampf” adlı belgeselden bir parça ve İngilizce alt yazılı. Hitler’in konuşmaya nasıl başlayıp devam ettirdiğine ve izleyicilerin katılımına dikkat edin.



Şöyle bir Führer de bizde olsa ne iyi olurdu! Hep söylüyorum, birkaç bin insanı gaz odasında göndersek kötü mü olur? Vallaha ne kapkaççı, üçkağıtçı, maganda, ne de siyasi ve ekonomik istikrarsızlık kalır. Memleket düze çıkar yahu! Sonra bütün Ortadoğu’yu işgal edip, o zibidi Arapların zırt pırt çıkardıkları krizlere son veririz. Üstelik Ortadoğu meselesi de kökünden çözülmüş olur; toprak rahatlar. Ardından bir yolunu bulup Fransa’yı işgal etsek diyorum; o pis, kendini beğenmiş dümbelek Fransızları toptan fırına atardık. Etrafı temizledikten sonra Hindistan ve Pakistan’ı da aradan çıkarırız. Böylece temizlik nedir bilmeyen, hem de insan olarak kıl olan bu geri milletleri ayıklarız. Haa, arada muhakkak zenci meselesi de hâlledilmeli. Gerekirse bütün Afrika işgal edilip bu çikolata renkli ırk ortadan kaldırılmalı. İnsanlığa hizmet bu yahu! Belki Hitler yaşasaydı bu işleri hâllederdi, ama fırsat vermediler adamcağıza. İnsanlığın bu büyük kaybının hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor ve Allah’tan halkımıza en kısa zamanda münasip bir “Führer” nasip eylemesini diliyorum. Amin!

4 comments:

Fulya said...

Evet evet sicaklardan olsa gerek:)

Anonymous said...

http://www.milliyet.com.tr/2007/07/25/yazar/temelkuran.html

"Şu bayraklarınızı göreyim. Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır. Şimdi buradan tüm Türkiye'ye seslenelim:
Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet!"
Belki Başbakan bilmiyor ama lafın esası ve devamı şöyledir:
"Ein stad, ein folk, ein Führer!"
Yani "Tek devlet, tek halk, tek lider!"

Hitler'e hic bir sempatim yok ama bu yazi bana Ece Temelkuran'in dunku nefis yazisini hatirlatti. Endise ve korku psikolojisiyle yazilmis bir yazi

Secim zaferi sonrasinda, Gul ve Erdogan'in balkonda esleriyle verdigi fotografdan yola cikarak, Erdogan'in partisini merkezde tanimlamasini AKP'nin merkez sag parti haline gelmesinden ziyade merkezin AKP'ye tasinmasi olarak goruyor.

Bir yandan da hakli olarak Erdogan'in demokratligini elestirmeye yanasmayanlarin nasil da yanli davrandiklarini elestiriyor. Gercekten de ayni sozleri Baykal sarfetmis olsaydi, cimbizlar cimbizlar, adamin militaristliginden girer CHP'nin nasyonel sosyalistliginden cikarlardi.

Sizleri bilmem ama acikcasi romantik-demokrat koronun retorigi siglik bakimindan bana ulusalci korodan pek de farkli gelmiyor.

gaykedi said...

bu ne yaa, youtube linkini izlerken sasirdim kaldim, adam deli bee! ne o hareketler bir karikatür, bir şarlatan gibi birşey pehh!

tamam adam delide, kardeşim bir koca ulus bu adamın pesine nasıl takılmış yahu! valla bu aşırı milliyetçilik çok korkunç birşey, kuduz mikrobu gibi :(

teyzenteyfik said...

Off!! istekle yazini okumaya calisiyorum fakat yazida kaymalar ve kelimelerde kayiplar var. Metin görünmüyor dogru düzgün :(
Acaba benden mi kaynakli?

Neyse, sonra deneyeyim.