KOZMOPOLIT SEHRIN IRKLARI
Efendim, bu yazimi buradaki irklar uzerine degerlendirmelerime ayirdim. Bu yazi hicbir bicimde bilimsel olmayan, tamamiyla "politically incorrect" ve "irkci" bir yazidir.
Buraya geldigimden bu yana, insanlar hakkinda daha onceden sahip oldugum fikirlerin bir bolumu daha da kuvvetmis bulunuyor. Butun insanlarin zeka ve kisilik olarak ayni kefeye konulmamasi gerektigine, hepsine mumkun oldugunca farkli davranilmasi gerektigine inaniyordum. Dahasi, toplumda bir parca elitizmin bulunmasi gerektigini dusunuyordum. Haliyle, bunlar Turkiye'den hareketle olusturulmus dusuncelerdi. Simdi bu goruslerim daha da kuvvetlendi, zira restoranda calismak ve kozmopolit bir sehirde yasamak butun farkli kisilikteki ve irktaki insanlari dogrudan gozlemleme imkani verdi. Irklar (veya daha hafif bir deyim olarak "milletler") arasinda cok ayirt edici ve kesin farkliliklar var. Acaba bu farkliliklar kulturden mi, yoksa irktan mi kaynaklaniyor? Ancak, belli bir kulture sahip insanlarin hepsi ayni davranislari gosterirse ve bu insanlarin hepsi - ister istemez - ayni irktan olursa, hem irk hem de kultur icice gecmis olmaz mi? Bunu cevabi biraz uzun surer sanirim. Sonuc her ne olursa olsun, irk veya millet ele alindiginda dahi, bu insanlarin hepsi birbirine benzer davranislar gosteriyor.
En basta Ingilizler'i alalim: Bunlar haftanin 5 gunu essek gibi calisiyor, cuma gunu is cikisinda kendilerini dogrudan bara ve gece kluplerine atip sabahlara kadar icip dagitiyorlar. Cumartesi gecesi de ayni halti isliyorlar. Pazar gunu ise yorgunluktan dolayi gun boyu zibarip yatiyorlar. Burada bar ve gece kluplerinin genel olarak kumelendigi yan yana uc mekan var: Piccadilly Circus - Leicester Square - Convent Garden. Hepsi Londra'nin merkezinde bulunuyor ve aralarinda yuruyerek rahatlikla dolasabiliyorsunuz. Bar dedigim (Ingilizler "pub" diyor); herkesin ayakta kic kica durup ickisini ictigi ve konustugu, sigara dumani dolu ve ugultulu bir yer. Eger iceride yer yoksa - ki hafta sonu hic olmaz - insanlar disarida kaldirima oturarak ya da ayakta durarak iciyorlar ve siziyorlar. Gece klubu ise, muzigin haddinden fazla acik oldugu, bundan dolayi milletin kendi sesini dahi duyamadigi, bir suru sarhos hodugun ayakta dansedip tepistigi bir yer (Ancak, avrat tavlamak icin gece klubune en erken saat 11.30 gibi gitmek lazim. Zira avratlar o saatte yavas yavas sarhos olmaya basladiklari icin, butun erkekler gozlerine Brad Pitt gibi gorunuyor. O yuzden fazla ayak yapmaya gerek kalmiyor). Bu Ingilizlerin eglence anlayisi niye boyle? Cunku bunlarin adam gibi bir eglence anlayislari yok! Bizde, mesela, arkadaslar ile deniz kenarinda bir cay bahcesine gidip sohbet ederiz. Bunlar ise eglence nedir bilmiyor. Kendi kulturlerinin bir ozelligi olarak duygularini bastiriyorlar, yani bunlari aciga vurmuyorlar; bu acidan ketum insanlar. Fakat ictikleri zaman kontrollerini yitiriyorlar ve bastirilmis olan duygulari patliyor. Bu da taskinlik yapmalarina yol aciyor. Eski dille soylersek, bir tarafta "ifrat" deger tarafta "tefrit" var; "itidal" ise yok. Bir defasinda kirk yildir Londra'da yasayan Yunanli bir adam ile konusmustum. Bana soyle demisti: "Cok ketum insanlar. Gun boyu calisip, aksam eve gittiklerinde Eastenders [unlu bir televizyon dizisi] izliyorlar. Biz mutlu oldugumuzda iciyoruz. Onlar ise mutlu olmak icin iciyorlar."
Bazen cuma ve cumartesi gunleri aksam uzeri Londra merkezinde Thames Nehri kenarinda oluyorum. Nehir kenari boyunca siralanmis bir cok bar ve restoran var. Bu zibidilerin ellerinde koca bira bardaklari, barlarin onunde sokakta ayakta icerek lak lak ettiklerini goruyorum. Thames Nehri ise bildigimiz "boklu" dere. Camurdan dibi gozukmuyor. Bazen sular cekildiginde koca sicanlarin sig yerlerde dolastiklari oluyor. Iste bu zavallilar boyle bir nehir kenarinda hafta sonlari icmeyi eglencenin bir parcasi zannediyorlar.
Bir defasinda metroda gunduz vakti giderken, yanima korkutuk sarhos bir Ingiliz oturdu. "Allah Allah, cuma degil, gece degil, bu sarhos da nereden cikti?" dedim. Adam fena halde viski kokuyordu; yani kibrit caksaniz alev alacak. Bana donup "Bu tren Acton Town'a gidiyor mu?" dedi. Ben de "Evet." dedim. Bir sure aval aval etrafina bakindiktan sonra paltosunun altindan koca bir viski sisesi cikartti, bana uzatip "Alir misin?" diye sordu. Ben istemedim. Siseden biraz ictikten sonra pencerenin uzerindeki metro istasyonlari haritasina bakti ve bana "Bu kahrolasi tren Ealing'e gidiyorsa, Acton Town'dan nasil gececek?" dedi. Icimden once bir kufur ettim ve soyle dedim "Bak, Ealing son durak. Tren oraya gitmeden once Acton Town'dan gececek. Haritaya dikkatli bak." Tekrar bakti, ama hicbir sey anlamadigina eminim. Bu sefer gitti, karsisinda oturan kadina ayni seyleri sormaya basladi. Kadinin icinden "Al basina belayi!" dedigine eminim. Diyecegim, Ingilizler'in onemli bir bolumu sarhosken fena halde cekilmez oluyorlar ve resmen dayak istiyorlar. Ah ulan! Turkiye'de olsaydik bir ...
Ingiliz erkekleri ozellikle yabanci kizlara pek bir ilgi gosteriyorlar. Bu acidan, dil ogrenmeye gelmis kizlar, hele guzelseler, Ingiliz erkek arkadas bulmakta pek sorun yasamiyorlar. Bir bar veya gece klubune gidildiginde, eger kizlar guzelse, erkekler kisa surede ususmeye basliyor. Diger taraftan, ne yazik ki, Ingiliz avratlari erkeklerin gosterdigi davranis bicimini gostermiyorlar. Yabanci ogrenciler arasindaki genel izlenim, bunlarin burunlarinin havada oldugu yolunda. Ingiliz erkeklerin bile bu Ingiliz kizlarina o kadar duskun olduklarini sanmiyorum. Kimileri oldukca savruk ve lakayt. Diger ilginc bir husus; Ingiliz avratlarinin onemli bir bolumunun kilolu olmasi. Nitekim Avrupa'da obezitenin en cok rastlandigi ulke Ingiltere. Ornegin, guzel bacakli bir Ingiliz kiz gormek pek sik karsilasilan bir durum degil. Genel olarak kizlarin vucut yapilari armuta benziyor; yani ustten asagiya dogru inildikce hatlar genislemeye basliyor. En kotu gorunen sey de, kot pantolonlarinin uzerinden kalcalarindaki fazla yaglarinin sarkmasi. Kac defa yolda, metroda gordum. Bunlari hic kapatmiyorlar. Yalniz, yuzlerinin genel olarak guzel oldugunu belirtmek gerekiyor. Sari uzun sacli, mavi veya yesil gozlu, beyaz tenli, yumusak sesli ve tatli davranisli olanlarini makbul cins olarak goruyorum. Maalesef, bunlar, hem de iyi huylu olanlari, iktisattaki "kitlik" kavraminin dahilinde yer aliyorlar. Cuma ve cumartesi gunleri icip-dagitma gunleri oldugu icin, cogu avrat susulenip puslenip sokaga dokuluyor. Mini etek giyenlerinden tutun dekolte giyenlerine kadar, her turden avradi hem metroda hem de sokakta gormek mumkun oluyor. Bu da, bizim gibi toplumsal bilimcilere bu irkin avratlarini yakindan musahade etme olanagi sagliyor.
Erkeklerin sadece yabanci avratlara ilgi gostermedigine dair kisa bir anektod aktarayim:
Bir defasinda restoranda bir masaya sarap acmaya gitmistim. Solumda oturan acik mavi gomlekli adam sarabi acarken bana soyle dedi: "Restoran bayagi kalabalik, degil mi?"
Ben: "Evet."
A: "Bu da iyi bir restoran oldugunu gosterir, degil mi?"
B: "Eh, oyle de diyebilirsiniz."
A: "Senin isin bu aksam saat kacta bitiyor?"
B: "Valla, bilmiyorum. menajere bagli."
Adamin yaninda oturan kadin: "Dikkat et, bu gaydir ha!"
B (kendi kendine): "Sonunda kismetimiz acildi, ama yanlis yerden acildi."
Ilginctir, bu Ingilizler restoranin kapisinda iceriye girmek icin bekliyorlar. En anlamadigim sey de bu. Restoran agzina kadar dolu, iceride yer yok. Buna ragmen kapida, kimi zaman sokakta ayakta, hatta kaldirima oturarak neredeyse yarim saat, belki 45 dakika bekliyorlar. Kardesim, hangi turden kerizsiniz siz? Gidin baska yere, iceride yer yok, ne bekliyorsunuz? Turkiye'de boyle bir durumda biz gideriz baska yere, bunlar kapida bekliyorlar. Kapida kuyruk oluyor, yine bekliyorlar. Bazen kapida birikmis o kadar insani gorunce sinirlerim bir tepeme cikiyor. Seytan diyor ki, "Al eline mutfaktaki uzun ve genis bicaklardan bir tanesini, bodoslama dal aralarina, kes-bic barbar Conan gibi." Ama burada olmuyor iste. Turkiye'nin gozunu seveyim ben.
Dogudan gelen Japonlar, Tayvanlilar, Koreliler; bunlarin cogu ayni davranis ozelliklerini gosteriyor. Sizinle normalde konusurlar, ama kendi cinslerinden birini gorduklerinde sizi hemen unutup onunla kendi dillerinde konusmaya baslarlar. Hep kendi milletlerinden olanlar ile birlikte takilirlar. O yuzden bir turlu adam gibi Ingilizce ogrenemezler; zaten girtlak yapilari da Ingilizce telaffuza son derece elverissizdir. Ne dedikleri anlasilmaz. Bati kulturune karsi ozellikle Japonlar'da bir ozenti oldugu asikar. Kimi zaman Oxford Street'de, punk tarzi ya da burada "goth" olarak adlandirilan tiplerin giyindikleri gibi ucuk kacik elbiseler ile dolasan Japonlar goruyorum. O halleri ile oldukca komik gorunuyorlar. Kizlari ise genelde minyon yapilidir. Sahsen ben oyle guzel olanina cok rastlamadim.
Araplar, Cezayirliler, Pakistanlilar, Hintliler, Bangladesliler, yani genel olarak Ortadogu'dan ve Dogu'dan gelen milletler;
Once yine iki kisa anektod aktaralim:
1) Uzun bir sure once bir Cezayirli ile iki hafta ayni evde kalmistim. Bir keresinde bana gelip soyle dedi:
"Eger evlenecek isen musluman bir kadin ile evlen."
"Nicun?"
"Onlar kocalarina karsi saygili oluyorlar. Bu Ingiliz kizlarinda is yok, erkek gibiler ve saygisizlar."
Ama zibidinin hafta sonlari eve gelen Ingiliz bir kiz arkadasi vardi. Bir defasinda, bu kahrolasi kapitalist duzende is aramaktan dolayi yorgun dusup hastalanmis halde yatagimda yatarken, bu Ingiliz avrat yine geldi. Bizim Cezayirli ile benim yanimdaki odada bir gece maci yaptilar. Tabii, bagrisma-cagrisma-ciglik sesleri de benim kulagima kadar geldi. Bir ara seytan dedi ki, "Ulan, bas sunlari yatakta, bir de sen saap su ikisini!" Ama burada olmuyor iste. Turkiye'de olsaydik bir .
2) Yilbasi gecesi arkadas ile birlikte calistigimiz restorandan cikmis, bir sise sarap acmis halde ice ice Millenium Koprusu'ne dogru gidiyorduk. Bu kopru, Thames nehri uzerinde, Prenses Diana'nin evlendigi unlu St. Paul kilisesinin tam karsisinda yer aliyor. Bir de baktik, yaklasik on bes kisinin oldugu bir zenci grubu, bir beyazi kistirmis dovuyordu. Beyazin kiz arkadasi ise ciglik cigliga bagiriyordu. Ortalikta polis de yoktu. Tabii, durum o halde iken oradan gecemeyecegimizden dolayi biraz uzaklasip beklemek zorunda kaldik. Neyse ki, olay kisa surede bitti ve kopruyu gecip St. Paul istasyonunun yanindaki otobus duragina geldik. Durakta korkutuk sarhos iki Bagladesli ile karsilastik. Bir tanesi bize kicini donup domaldi ve arkadasima "Fuck me!" dedi. Arkadas "Git isine!" deyince bana donup, "Sen musluman, ben musluman, ben sana sarilacam" deyip sarilmaya kalkisti. Ben de "Hadi oradan len!" dedim. Kardesim, avrat olsan neyse, ama erkek olunca olmuyor iste.
Diyecegim, acikcasi bana gore bu milletlere yeryuzunde gerek yok. Sadece yer isgal edip sorun cikariyorlar. Tam manasiyla kaypak ve incelik nedir bilmeyen tipler. Medeniyetin bu toplumlara daha birkac bin yil boyunca ugramayacagi kesin. Ozellikle Araplarin bir daha dunya tarihi boyunca asla yukselise gecemeyecekleri asikar. Ortadogu sorunu ise 4-5 atom bombasi ile rahatlikla cozulur. Hintliler'in ve Bangladesliler'in kadinlara karsi oldukca yilisik davrandiklari cevreden bana aktarilanlar arasinda.
Fransizlar'a daha cok restoranda rastliyorum. Eger mumkun ise Ingilizce konusmamakta direnir, kendi dillerini konusmakta israr ederler. Ingilizce konustuklarinda ise, o agir Fransiz aksani ile konustuklarindan dolayi hicbir sey anlasilmaz. Ulan, sanki sizin dilinizde cok bir halt var da, millet akin akin Fransizca ogreniyor! Bunlara iliskin gene iki anektod aktarayim:
1) Bir defasinda yasli bir evli cift gelmisti. Adam surekli olarak Fransizca konusuyor ve benden bir seyler istiyordu. Ben de, belki yardim eder diye, umitsizce tek tuk Ingilizce konusan esine bakiyordum. Yaklasik bes dakikalik bir dil bogusmasindan sonra adamin ne istedigini ogrendim: su! Ulan dumbelek, "su"yun Ingilizcesini de mi bilmiyorsun?
2) Bir baska seferinde de bes kisilik bir Fransiz masa gelmisti. Bir tanesi arkadaslardan birini yanina cagirip bir seyler soyledi. Ancak arkadas anlayamadigi icin ben gittim. Gozluklu bir herif, yemek menusunu elinde tutuyor, mezelerin oldugu kisma parmagini vurup "vayno" diyordu. Icimden "Allaahh!" dedim; "Vayno ne be? Simdi isin yoksa gene bogus dur." Meger herif sarap listesini soruyormus; alt tarafi Ingilizce "wine list" diyecek. Sarap listesini istedigini anladigimda elimdeki kalemi adamin burnuna sokacaktim, cunku sarap listesi tam da adamin yaninda dik bir vaziyette duruyordu! Ancak celik gibi iradem ile kendimi kontrol altina alip son anda vazgectim.
Fransa'daki varos kalkismasini destekliyor, hatta bunlara silah yardimi yapilmasini oneriyorum. Beton kafali Fransiz kefereleri sizi! Ulan bunlar nasil devrim yapmis be?
Latin Amerikalilar ile fazla bir temasim olmadi, o yuzden yorum yapmak zor. Ancak, Brezilyali kizlar cogu erkek acisindan makbul sayilan bir tur olarak kabul goruyor. Bir ara sinifta Arjantinli bir herif vardi, tam manasiyla tiksinc ve firlama biriydi. Turkiye'de olsa herifi bir operdim, ama burada olmuyor iste. Canim memleketim benim.
Benim sahsen en iyi anlastigim Italyan cinsi oldu. Turkler'e cok benziyorlar. Gerci aralarinda ise yaramaz olanlari da var, ama bana cok denk gelmedi. Diger yandan Italyan kizlarindan bir sey cikmadigini, genelde yalanci ve sadakatsiz olduklarini isittim. Soyle ki; bir sure once sinifimda grafik tasarimcisi olan Italyan bir kiz vardi. Tip olarak fena degildi, aramiz da iyiydi, ama konusurken zirt pirt "benim erkek arkadasim var" deyip duruyordu. Grafik tasarimcisi olan baska bir Italyan erkek arkadasim daha vardi. Bir gece barda bu ikisini tanistirdim, arkadas kizla 15 dakika kadar konustuktan sonra tuvalete gitti. Dondukten sonra bir daha konusmadi. Ikimiz yalniz kalinca ne oldugunu sordum. Bana soyle dedi: "Bu kizdan bir sey cikmaz. Bos kizin teki. Burnu havada. Emin ol, erkek arkadasina karsi da sadakatsizdir. Daha iyisini bulunca hemen onu birakir." Tabii, ikisi de Italyan olunca kendi dillerinde daha iyi anlasmislar. O yuzden, arkadas kizdan benim onca zaman boyunca edinemedigim izlenimleri kisa surede edinmeyi basarmis. O gece damsiz oldugumuz icin gece klubune alinmadigimizdan dolayi sokakta aval aval dolasirken, arkadas bana Italyan kizlar hakkinda bir soylev verdi. Iste oradan ogrendim bunlari.
Bir de Zenciler var. Bunlarin cogu sorunlu. Sorun cikarttikca toplumdan dislaniyorlar, toplumdan dislandikca daha da sorunlu hale geliyorlar. Aksanlari bile farkli Ingilizler'den. Abuk sabuk giyinip, bir seye benzemeyen muzikler dinliyorlar - bunlara muzik bile denmez (Kusura bakmayin, ama benim dusuncem boyle). Tamamiyla kendilerine ait bir alt-kulturleri var. Yasadiklari ortama tam olarak uyum saglayamamislar - saglamaya da calismiyorlar. Bunu bir meziyet zannediyorlar. Oyle veya boyle, bir sekilde bir dereceye dek toplumun genelinin disinda olduklari belli oluyor. Beyazlarin yaptiklari seylerin aynilarini yapmamak icin kendi aralarinda yazili olmayan bir anlasma yapmislar sanki. Maalesef, bu tutumlari beyaz kulturunun olumlu sayilabilecek kimi meziyetlerini almalarini engellemis. Genclerinin onemli bir bolumu pantolonlari bellerinden asagi dusuk bir vaziyette geziyor, donlari gozukuyor. Tabii, boyle giyindikleri icin adam gibi yuruyemiyorlar, saga sola yalpaliyorlar. Benim konustugum cogu kisi zencilerin sorun anlamina geldiklerinde hemfikir.
Bu irklarin bu sekilde gosterdikleri kollektif davranislar sonucunda, Robespierre'in "halk icin halka ragmen" anlayisini benimsiyorum. Insanlarin cogunlugu yonetilmeye, ne yapacaklarinin kendilerine soylenmesine ihtiyac duyuyor. Kendi ozgur iradelerini kullanmaktan acizler. Aydinlanma donemindeki akilci hareketin ruhu burada kaybolmus. Dayanamayarak, bir anektod daha aktarayim: Birkac ay once, restoranin acilmasina yarim saat kala Ingiliz bir avrat geldi - kahve icecekmis. "Daha acilmadi." deyip gonderdik. Isin ilginc tarafi, tam da restoranin yaninda Starbucks var. Kadin oraya gitmiyor da, illa restorana geliyor. Zaten kahve icecegini soylediginde nevrim donmus, kariya ucacaktim; ama burada olmuyor iste. Turkiye'nin kiymetini bilin.
Maalesef, buraya geldik geleli iyice irkci olduk. Ancak, ben gelecekten umutluyum. "Ne acidan?" derseniz, burada oldukca fazla sayida Turk bulunuyor. Daha Avrupa Birligi'ne girmeden her yer Turk dolmus. Kimi zaman, Londra'nin merkezinde sokakta yururken yaninizdan gecen insanlarin Turkce konustuklarini duyuyorsunuz. Hos, buradaki Turkleri Turkiye'nin batisindan gelen "beyaz ve medeni" Turkler ile karistirmamak lazim. Bunlarin onemli bir bolumu dogudan gelen tipler (burada da irkci soylemim belli oluyor). Biliyorsunuz, bir medeniyetin icine 10-15 tane Turk saliverin, o medeniyet tas catlasa 20 sene icinde cokme surecine girer. Dolayisiyla, yakin gelecekte Turkler'in Avrupa medeniyetini ortadan kaldiracaklarina tamamiyla eminim. Bir de Avrupa Birligi'ne girdik mi, oldu bu is. Bakiniz, sinirlendim, yazinin basindaki akademik uslubum da bozuldu. Bunlarin topuna bir diktator lazim, diktator! Sallandiracaksin soyle 3-5 tane zibidiyi Trafalgar Meydani'nda, bak bakalim bir daha sesleri cikiyor mu? Sahsen ben "Anayasal Monarsi Partisi" kurulmasini talep ediyorum. Netekim demokrasi tehlikeli.
Not: Yukaridaki fotografi Westminster'de cektim. Solda ucu gorunen mor yuvarlak zamazingo "London Eye" denilen bir donmedolap. Icine binip donuyor, Londra'nin tepeden fotografini cekiyorsunuz. Sagda saat kulesi "Big Ben" var. Onun yaninda da meclis binasi "Houses of Parliament". Sola dogru yoldan devam edince basbakanin oldugu "Downing Street"e cikiyorsunuz.