Wednesday, March 21, 2007




DOLASA DOLASA ...

Hemen hemen her hafta cikip merkeze iniyorum. Buradaki kitapcilari ve muzik dukkanlarini geziyorum. Kitapcilara tek tek girip cikmak, kitaplari karistirmak, birkac tanesini alip bir koseye cekilip incelemek ayri bir zevk. Bunun icin Londra'nin alisveris merkezi olan Oxford Street'e ve Charing Cross'a gidiyorum. Ilkinde muzik dukkanlari, ikincisinde kitapcilar bulunuyor. Aralarinda yuruyerek dolasiyorum. Muzik dukkanlari iki katli genis magazalar olan HMV ve Virgin Megastore. Ozellikle dvd'lerin o bollugunu ve cesidini gorunce insanin alasi geliyor. Kimileri ellerinde icine bir suru dvd doldurulmus sepetler ile dolasiyor ortalikta, ama para yok ki. Charing Cross'da takildigim uc tane kitapci var. Bunlardan dort katli Foyles en genis olanlari. Burada ayrica muzik enstrumanlari satan bazi dukkanlar da bulunyor. Vitrinlerdeki gitarlara bakip bakip duruyorum hep.


Birkac ay once bir arkadas ile birlikte Kensington adli bolgedeki bir adrese gittim: Garden Lodge, 1 Logan Place W8. Burasi unlu Ingiliz rock grubu Queen'in solisti Freddie Mercury'nin oldugu ev. Kendisi evi 1980 yilinda almis ve 1986'da Knebworth'daki son Queen konserinden sonra buraya tasinmis.

Queen'i ilk defa 9 yas civaridayken dinlemistim. Sarki "Radio Ga Ga" idi, ama albumlerini toparlamaya lisede basladim. Freddie daha yeni olmustu. 1993 yilinda, o zamanlar en iyi donemlerini yasayan Guns'n'Roses Turkiye'ye konser vermeye geldiginde Brian May de onlar ile gelmisti. Eh, ben Guns'n'Roses'i pek sevmedigimden konsere gitmemistim. O konserden yaklasik uc hafta sonra, haziranin 25'inde Inonu stadyumunda esas bekledigim konser vardi: Metallica. "Creeping Death" adli parcalari ile acilisi yapmislardi. Neredeyse en onde izlemistim konseri. "One" parcasini calarken patlayan fiseklerin isisini hissetmistim. Konserden iki ay sonra Taksim'de Tunel'e gidip kendime bir elektro gitar aldim. Kac aydan beridir bunun icin para biriktiriyordum. Sonra da gidip bir distortion aldim. Ancak gecti artik o gunler. Metallica artik o eski Metallica degil, biz de o liseli delikanli degiliz. Freddie'nin evine giderken aklima bunlar geldi. Tam yolda giderken tesadufen Alfred Hithcock'un Londra'da iken yasadigi evin onunden gectik arkadasla.

Freddie'nin evinin etrafi uzun duvarlar ile cevrilmis. Maalesef icerisini gormek mumkun olmuyor. Duvarin bir kosesinde yesil renkli bir kapi var. Ziyaretciler kapinin uzerine bir suru sey yazmislar. Freddie evini eski kiz arkadasi Mary Austin'e birakmis. Austin simdi kocasi ve cocuklari ile birlikte burada yasiyor. Freddie escinsel olmasina ragmen, bunu tam manasiyla kabul etmeden once Austin ile bir iliski yasamis; ayrildiktan sonra arkadas olarak kalmislar. 1985 yilinda yaptigi bir roportajda soyle demis Freddie: "All my lovers asked me why they couldn't replace Mary, but it's simply impossible. The only friend I've got is Mary, and I don't want anybody else. To me, she was my common-law wife. To me, it was a marriage. We believe in each other, that's enough for me. I couldn't fall in love with a man the same way as I have with Mary."

Boyle olunca gecen hafta Londra'nin batisinda yer alan Ealing'e gittim. Burada 60'li yillarda Freddie'nin okudugu Ealing Art College bulunuyor, ama artik ismi Thames Valley University olmus. Ealing de karma bir bolge haline gelmis: Polonyalilar, Hintliler, Pakistanlilar ve tabii hic eksik olmayan Turkler! Freddie de Hintliydi zaten.



Bir baska gun metroya atlayip Sherlock Holmes'un evinin oldugu Baker Street'e gittim. Baker Street Londra'nin kuzey batisinda yer aliyor. Evin oldugu cadde ile ayni adi tasiyan istasyonun duvarlarinin uzerinde Holmes'un resmi olan mermerler bulunuyor. Istasyonun cikisinin hemen onune de bir Holmes heykeli var. Ev ise yaklasik on dakikalik bir yuruyus mesafesinde.



Bir hafta sonu ciktik baska bir arkadasla, Thames nehrinin kenarinda gezindik. Aksam ustu milletin arasinda yuruduk.


Su alttaki fotografi da Kingston adli bir yerde cektim. Sanat eseri imis. Etrafinda gencten avratlar gezinip duruyordu.

Sherlock Holmes'un evinin hemen yakininda Regent's Park bulunuyor. Biraz oraya gidip oturayim dedim. Bankta otururken, uzaktan sari sacli hos bir kiz bana gulumsedi ve yanima dogru yurumeye basladi. Tipinden Ingiliz oldugu anlasiliyordu. Icimden "Hieyyyt, bugunu de iyi kapatacagiz!" dedim. Kiz gulumsemesini bozmayarak: "Merhaba, ben psikoloji ogrencisiyim ve motorlu araclar hakkinda bir anket yapiyorum. Sadece dort dakikanizi alacagim," dedi. "Ahh, iyi ama ben araba kullanmayi bilmem ki ... "

4 comments:

Anonymous said...

hi,myterious storyteller.
Do you have any "thing" in your treasure box about "cool" brighton.Would you mind....

Thank you so much for a lovely trip.

Anonymous said...

Tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek (biraz da wordpressin sunduğu imkanlara kayıtsız kalamayarak) www.biromrimuhayyel.wordpress.com 'a taşındık. Muhayyel

bliyaal said...

sorry mate, brighton is not on the agenda. maybe cambridge i say ... all i'm doing now is to see london as much as i can before i get back to my natural environment, the place i used to be :)

Anonymous said...

is it too far from london? sory. i even did not know that.
thanks again :).at least i learned that. oh my dear geography knowledge! poor. too poor