Thursday, April 05, 2007



BİLİM Mİ, YOKSA İNANÇ MI?

İnternette gezinirken Mustafa Akyol'un sitesine denk geldim. Kendisi gazeteci Taha Akyol’un oğlu ve aynı zamanda dincilerin Darwin’e karşı çıkmak amacıyla uydurdukları “Akıllı Tasarım”ın Türkiye’deki temsilcisi. Zaman gazetesinde yazan Ali Bulaç’ın Darwinciler ile ilgili bir yazısına bir yorum göndermiş Akyol. Bulaç da bunu köşesinde yayınlamış. Akyol bu yorumunu sitesine de koymuş. Ben de bunun üzerine şöyle bir yorum yazdım:

“Kemal Tahir Yorgun Savaşçı’da güzel söylemiş: ‘Bir şeyin tabu olması için anlaşılması değil, anlaşılmaması şarttır.’

“Akyol şöyle demiş:

‘Kuşkusuz vahiy mutlak doğrudur; bilim gibi beşeri bilgi kaynakları ise eksik, kusurlu ve değişkendir.’

“Bu ne kadar vahim bir cümle. Bu anlayışa sahip olan kişi daha en baştan itibaren bilime değil, sadece vahiye dayandığını itiraf etmektedir. Halbuki vahyin mutlak doğru olduğuna dair elimizde herhangi bir kanıt yok. Hatta varoluşun bilinçli olarak yaratıldığına dair bir kanıt da yok. Birilerinin varoluşun amaçlı olarak yaratıldığını a priori kabul edip, sonra da bunu kanıtlamak için bilime başvurması ne kadar zavallıca. Hal böyleyken, akıllı tasarımın bilimsel olduğunu iddia etmek insanın kendisini ve başkalarını kandırmaya çalışmasından başka bir şey değil.

“Bilimin verilerinin değişken olması onun bir dogma olmasını engeller. Popper yanlışlamacılıktan bahsetmiyor muydu? Kendisine sunulan şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmemek ve her defasında bunun doğruluğunu sınamak ya da araştırmak, ancak aklını kullanıp sahip olduğu iradenin hakkını veren kişilere mahsustur.

“Bilim, vahyi tasdik etmenin değil, gerçeği aramanın aracıdır.

“Bu insanlar inançlarını, doğru veya gerçek olup olmadığını araştırmaksızın, her şeyin önüne geçiriyorlar. Ve gerçek onların inançları ile çatıştığında da, gerçeğe yüzlerini çevirip inançlarını takip etmeyi seçiyorlar.”

Akyol’un sitesinde moderasyon uygulandığından yorumlar hemen yayınlanmıyor. Dün akşam gönderdiğim yorumun yayınlanıp yayınlanmadığını bu sabah siteye girip kontrol ettiğimde, sitede dün akşam gördüğüm en son yorumun altına eklenen yeni bir yorumun olduğunu, ancak benimkinin olmadığını gördüm. Birkaç saat sonra tekrar baktığımda ise yorumum yayınlanmıştı. Fakat ilginçtir, yorumum, dün akşam gördüğüm son yorum ile, sabahleyin gördüğüm yorumun arasında yayınlanmıştı. Demek ki, benden sonra yorum bırakanların yorumu yayınlanmış, ama benimki tutulmuştu. Bu defa bana karşı Düşünceler sitesinin sahibi Suat Öztürk’ün yazdığı bir yanıt da yayınlanmıştı.

Kimi zaman dünyadaki tüm dinci çevreleri ve Kilise’yi rahatsız eden birtakım bilim insanları ortaya çıkıyor: Galilei, Newton, Darwin, Freud. Bunlardan ilk ikisinin çalışmaları insan ve yeryüzü merkezli evren düşüncesini yıktı. Diğer ikisi de insandaki cinselliğin hem doğallığını hem de ruhbilimsel düzeydeki karmaşıklığını ortaya koydu. Darwin’in evrim teorisi, insanın da tüm hayvan toplulukları gibi bir tür olduğunu ve doğanın bir parçasını oluşturduğunu bize gösteriyor. Akıl ve bilim açısından bakıldığında hepsi birer dogma olan dinlere inanan kimseler için, bu tarz teoriler ve yaklaşımlar şüphesiz “çok tehlikelidir.” Zira bu yoldan, dünyaya, insana ve evrene yönelik olarak kutsal kitaplarda yazılanların gerçekleri yansıtmadığı ortaya çıkmaktadır. Dahası, toplumsal açıdan bakıldığında, bilimsel gelişme, dincilerin elindeki toplumsal, siyasal ve ruhsal gücü zayıflatmakta ve kitleleri yönlendirme gücünü elinden almaktadır. Türkiye’de de bilime karşı dinci direncin temelinde bunlar yer alıyor. Bilim düşmanı siyasal gericiliğin amacı gayet açık: Bilimsel araştırmaların neredeyse tamamıyla dışlandığı bir toplumsal ortamda, siyasal gücü sadece ve sadece kendi elinde tutmak.

Bazıları Evrim Teorisi’ni çocuklara anlatmanın onlarda bazı ruhsal ya da zihinsel tahribatlara yol açacağını iddia ediyor. Peki, aynı küçük çocuklara daha okula gitmeden verilen dinî eğitimin ve okullardaki sözde din derslerinin onların zihinlerinde ve ruhlarında yarattığı yıkıma ne demeli? “Din eğitimi” adı altında, daha dünyayı yeni tanımaya başlayan bu çocukların akıllarına “günah” düşüncesi altında yerleştirilen derin korku, suçluluk duygusu ve düşünce karmaşasına ne demeli? Daha neyin ne olduğunu bilmeyen çocukların beynine dinin hayattaki “tek doğru” olduğunu kazımaya ne demeli? Büyüdüklerinde bu çocuklardan özgür iradeli, hür düşünceli insanlar olmalarını bekleyebilir miyiz?

Yüzlerce, hatta binlerce yıldır değişmeyen dinsel öğretiler ile, sürekli olarak değişen bilimsel bilgiyi karşı karşıya getirmenin yararı ne? Sorgulanamayan bir dinsel öğreti ile bilimsel bir teoriyi bir derste karşı karşıya getirmek, öğrencileri nasıl korkunç bir ikilem içine iter? Hangisi kabul edilmelidir?

Bilim, akıl işidir; muhakemeye dayanır. İnsan nedenleri merak eder, arar, bulur, yanılır, yeniden arar, dener; sonunda bunlardan sonuçlar çıkarır. Bu sonuçlar da tartışmaya ve değişmeye, yani yanlışlanmaya açıktır. Bu nedenle, bilimsel bilgi yeni araştırmalar ve kanıtlar ile değişir.

Dogmatik bilgi ise sadece almaya ve kabule dayalıdır. Bilinenlerin yeterli olduğu ve bunların değiştirilemeyeceği kabulü asıldır. Bu da inancın ta kendisidir. Bilinenler ya da inanılanlar tartışılmaya, değişime ve sorgulanmaya kapalıdır. İnancın bilgisini veren varlık sorgulanamaz ve hata yapmaz niteliktedir. Dogmatik bilginin soruları yoktur; sadece yanıtları vardır. Bu yanıtlar da değişmez ve tartışılamaz.

Bilim bir olayı açıklamak için bir hipotez öne sürer ve bunun öngördüğü şeylerin gerçekleşip gerçekleşmediğini deney ve gözlem ile sınar. Eğer öngörüler gerçekleşirse hipotez desteklenir, ancak tam manasıyla ispatlanmış sayılmaz. Sürekli olarak bu sınamalardan geçen ve birçok olayı açıklayan bir hipoteze teori denir. Bu nedenle, bilim adamları o gün için olayları en iyi açıklayan teorileri geçici olarak görürler. Kimi zaman doğruluğu kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde kanıtlananlara ise kanun denir. Darwin’in Evrim Teorisi de bu sınamaya tâbidir. Bilimde yanlışlanan teorilerin yerini daha açıklayıcı olan yenileri alır. Dolayısıyla, bilimsel teorilerin en önemli özelliği değişebilir olmalarıdır ve bu özellikleriyle dinî dogmalardan ayrılırlar.

İşte bu nedenle birer dogma olan dinsel görüşler ile, sürekli olarak sorgulanan ve yanlışlamaya açık olan bilimsel teoriler bir arada öğretilemez. Böyle bir uygulama özgür ve eleştirel düşünceyi engeller.

Hep hatırlarım Server Tanilli’nin bana yazdığı cümleyi: “Aklın aydınlığından yola çıkarak … ”

Darwin’den ünlü bir pasajı alıntılayarak bitireyim:

“When we look at the plants and bushes clothing an entangled bank, we are tepmted to attribute their proportional numbers and kinds to what we call change. But how false a view is this! Everyone has heard that when an American forest is cut down, a very different vegetation springs up; but it has been observed that the trees now growing on the ancient Indian mounds, in the Southern Unitated States display the same beatiful diversity and proportion of kinds as in the surrounding virgin forests. What a struggle between the several kinds of trees must here have gone on during long centuries, each annually scattering its seeds by the thousand; what war between insect and insect – between insects, snails, and other animals with wild birds and beasts of prey – all striving to increase, and all feeding on each other, or on the trees or their seeds and seedlings, or on the other plants which first clothed the ground and thus checked the growth of the trees! Throw up a handful of feathers, and all must fall to the ground according to definite laws; but how simple is this problem compared to the action and reaction of the innumerable plants and animals which have determined, in the course of centruies, the poroportional numbers and kinds of trees now growing on the old Indian ruins!” (The Origin of Species, Penguin Books, 1968, s. 125-6)

13 comments:

Anonymous said...

Sayın Bliyall,

Birşey soracağım. AT'nin kuramcılarından hangisilerinin kitaplarını ya da makallelerini okudunuz?

M. Behe, W.Dembski, P. Johanson, S.J. Mayer, M.Denton?

O kadar kolay "dincilerin uydurdukları" diyorsunuz ki merak ettim.

Birşey hakkında net fikir sahibi olmak için sadece karşıt görüşte olanların suçlamalarını duyup ona göre akhkam kesmek entelektüel namusa uygun mu?

Ben sıkı bir darwinizm eleştirmeniyim ve bana göre darwizim önkabullere dayalı bu önkabuller çıkartıuldığında da hiçbir delili olmayan koca bir balondur.

Bunu söylüyorum ama darwinizm ile ilgili okuduğum kitap sayısı belki okuduğum roman sayısından fazla olduğu için söylüyorum.

Her argümanını da çatır çatır tartışabilirim.

Peki sizin yaptığınız nedir? Buna dogmatizm demiyorlar mı?

gaykedi said...

Bu konuda benim için toparlayıcı ve en derli toplu yazıyı aylar önce Emre Aköz' den okumuştum...Aynen ekliyorum;

***************

Yaradılış fikri bilimsel bir kuram (teori) değildir, bir inançtır. İnancın doğruluğu ya da yanlışlığı olmaz. İnanırsın ya da inanmazsın. Nokta!
Buna karşılık bilim 'yanlışlanabilir' kuramlarla işler ve gelişir. Yani bir fikrin bilim olabilmesi için günün birinde birilerinin çıkıp onun yanlış olduğunu gösterebilmesi gerekir.
Bunun en güzel örneği Newton fiziği ile Einstein fiziği arasındaki ilişkidir. Newton'un ortaya attığı fikir kümesi, 'inanç' değil bir 'kuram'dı. Gün geldi Einstein tarafından yanlışlandı. Belki ileride Einstein'ın kuramı da yanlışlanacak.
Yani bilimdeki doğruluk ancak 'şimdilik doğru'dur. Dogma ise her zaman doğru olduğunu iddia eder. Dogmayı sınamak mümkün değildir.
Bir başka örnek: 'Astroloji' bilim değildir çünkü yanlışlanamaz. Buna karşılık 'astronomi' bilimdir çünkü yanlışlanabilir.
İşte bu yüzden evrim kuramı bilimseldir. Dikkat edin: "Evrim kuramı doğrudur" demiyorum. Tam da yanlışlanabileceği için bilimseldir. Yani günün birinde yeni bir kuram onun yerini alabilir. Böylece bilimsel ilerleme sağlanmış olur.
Yine aynı nedenden dolayı 'yaradılış kuramı' tabirini kullanmıyorum, onun yerine 'yaradılış fikri' ya da 'yaradılış inancı' diyorum.
Çoğu kişinin sandığının aksine kimse Darwin'in ortaya attığı evrim kuramına bir dogma gibi sarılmış değil. Bu kuram da, diğerleri gibi aradan geçen sürede eleştirilip düzeltilmiştir.
Bilim, özellikle de fizik, kimya, biyoloji gibi pozitif bilimler, canlılar da dahil, sürekli değişen evrendeki değişmeyen yasaları araştırır. Eğer 'değişim yoktur' derseniz bilimin dışında kalırsınız.
Yaradılış fikri canlıların değişmediğini öne sürer. Bu nedenle de bilimsel değildir.
Bilim adamı Tanrı'ya inanabilir. Yani evrenin ilahi bir güç tarafından yaratıldığını düşünebilir. Bunda hiçbir sakınca yoktur. Ama aynı bilim adamı laboratuvarında deney yaparken 'dünyaya müdahale eden' bir Tanrı'yı varsayamaz. Çünkü eğer Tanrı olaylara birebir müdahale ediyorsa o zaman evrenin işleyiş yasalarını araştırmanın hiçbir anlamı kalmaz.
Olay budur!

noname said...

Sayin Ozturk,

Ben bu ismini saydiginiz kisilerin hepsinin kitaplarindan bolumler ve makalelerinden bircogunu okudum.

Behe ve Denton disindakiler icin dindar hatta dinci diyebilirim. AT'yi savunmalarinin temel sebebinin dini goruslerini destekliyor olmasidir diyebilirim.

Behe yazilarindan anladigim kadariyla evrim biyolojisi konusunda yeterli bilgiye sahip degil. Sadece Darwinizm dedigi ve (rastgele mutasyonlar)+(dogal seleksiyon) dedigi seyin tum evrim teorisi oldugunu saniyor ve bunlarin yeterli olmadigini soyluyor. Aslinda hakli eger modern evrim teorisi sadece bu iki seye bagli olsaydi Behe hakli olurdu. Ama oyle degil. En basitinden Wikipedia'nin Evolution maddesini incelerseniz bile evrim teorisinin bu ikisi disinda bircok mekanizmasi oldugunu gorursunuz. Ama nedense Behe bir sekilde AT'cilerin yarattigi Darwinizm canavarina takilik kalmis.

Denton ise birakin AT'nin kuramcilarinda biri olmayi tam tersine hem inorganik evrimi hem de biyolojik evrimi savunmaktadir. http://home.wxs.nl/~gkorthof/kortho29.htm adresindeki Denton'in Nature's Destiny kitabiyla ilgili incelemeyi okumanizi oneririm. Kitabinda evrenin olusumunda herseyin yasamin ortaya cikmasini saglayacak sekilde olustugunu soyluyor. Ama daha sonra dis mudahele gibi birseyden bahsetmiyor. Yani evrendeki hersey yasamin kendiliginden baslamasi ve canli dogal yollarla kendiliginden turlesmesine uygun oldugunu soyluyor. Nerde kaldi AT'cilerin savundugu "tasarim" argumani?

Anonymous said...

Da Vinci,

Valla gece gece beni iyi güldürdün, sandalyeden düşecektim az daha.

Demek Prof.Behe; yani yıllarını evrim teorisine vermiş, biyokimya profesorü, Wikipedia'nin Evolution maddesini bilmiyor he mi? Ok. Kendisi ile bir organizasyon için biraraya geleceğiz grup olarak, unutmazsam bunu ileteceğim. :-)

Ps-1: Soruyu Bliyall'a sormuştum, piayngodan siz çıktınız. Muhatabımın cevaplamasını arzulardım.

Pps-2 : P.Nelson yazacağıma, M. Denton yazmışım. Sanırım darwinizmi yerin dibine soktuğu "Evolution: A Theory in Crisis" kitabı nedeniyle Denton'un ismi ismi aklımda kalmış. Sory. :-)

noname said...

Aman dikkat Suat bey. Dikkat edin kendinize. Sizin gibi bir eglence kaynagini kaybetmek istemeyiz.

Yillarini evrim teorisine vermis Behe demek. Bu da guzeldi. Demekki evrimsel biyoloji konusunda uzmanlarin seviyesine gelebilmesi daha 10'larca yil calismasi gerekiyor.

Cok basit bir ornek vereyim. Elimizde 100 proteinden olusan bir biyolojik yapi var. Behe diyor ki bu 100 proteinden biri ciktiginda yani geri kalan 99 proteinden olusan yapinin hem islevsel olmasi ve islevinin de 100 proteinli haliyle ayni olmasi gerekir. Yani 99 proteinli hali baska bir islevde olsa da olmaz ayni islevi yapiyor olmali. Ayni sekilde bu 99 proteinli yapidan bir protein cikardigimizda geriye falan 98 proteinli halde islevsel olmali ve 99 proteinli yapi ile ayni islevi yapmali. Bu boyle uzayip gidiyor.

Simdi kalkip bana bu adam yillarini evrim teorisine vermis demeyin. Molekuler yapilarin evriminin boyle olacagini dusunen biri evrim teorisini anlamis ve iyi biliyor demeyin lutfen. Molekuler yapilari iyi biliyor olabilir ama molekuler evrimin nasil gerceklestigini anlayamadigi veya anlamak istemedigi cok acik.

Bu arada Paul Nelson mi demek istemistiniz? Hani su Dunya'nin 6000-10000 yil arasi yasta oldugunu dusunen Nelson mi? Bir de sunlari soyleyen Nelson mi:

Easily the biggest challenge facing the ID community is to develop a full-fledged theory of biological design. We don’t have such a theory right now, and that’s a problem. Without a theory, it’s very hard to know where to direct your research focus. Right now, we’ve got a bag of powerful intuitions, and a handful of notions such as ‘irreducible complexity’ and ‘specified complexity’-but, as yet, no general theory of biological design.

Paul Nelson, Touchstone Magazine 7/8 (2004): pp 64 � 65.

Ne guzel Suat bey. Aynen devam.

gaykedi said...

Bağzı yaradılışcılara göre dinazorların nesli neden tükenmiş biliyor musunuz? çünkü Nuh peygamberin gemisine sığmamışlar, çok ciddiyim, fıkra falan değil :)

bliyaal said...

İlahi Gaykedi! Okuyunca pek bir güldüm yazdığını. Suat bey alınır şimdi buna :)

Anonymous said...

Sayın Da Vinci,

Şimdi bu polemik mi hiciv mi? Önce bir biyokimya profesörünü önüne gelenin ekleme yaptığı wikipediaya yönlendirdin, sonra M. Denton'u evrimci yaptın. M. Denton'un "Evolution: A Theory in Crisis" kitabını söyleyince bu kez Nelson'un yaratılışçı geçmişinden dem vurdun.

Kusura bakma da akyol.org u böyle saçmalamalar yüzünden sürekli madara olduğundan terketmiştin hatırladın değil mi? Hatta bu yüzden Atatürkçü Düşünce sitesindeki şapşal darwinistlere de alay konusu olmuştun.. Sağa sola hakaret ettiğin için mahkeme kararı ile kapatılan siten açıldığında konuya ilişkin düşüncelerini yazarsan sevinirim.

Anadolu'da "bıraktğım yerde otluyorsun" diye bir tabir vardır, bunu kullanmıyorum ama inan düşündüm yerine ne koyacağımı da bilemedim.

R. Dawkins savunduğun teorem için yani yaşamın kendiliğinden ortaya çıkması sorunsalı için; "bir ineğin bir zıplayışta aya çıkması olasılığı kadar" der.

Bunu ne için söylüyoruyum biliyor musun? Gaykedinin örnek verdiği Nu'un gemisine konan dinolar gibi saçmalıklara inanan yaratılışçı ahmakların inandığı ahmaklıkla seninkinin bir farkı olmadığını göstermek için.

**

Sevgili Bliyall, alınacak birşey yok. Ben o yaratılışçı ahmaklardan değilim. Ama iki tarafı tartınca arada da pek fark göremiyorum açıkçası. Evrim teorisine karşı bir önyardgım yok ne teolojik ne feslefi açıdan teoriye a priori karşı çıkmıyorum. Lakin ortada yeterli kanıt yokken de naturalistlerin hatırına birşeyleri kabul etmem beklenmemeli.

Konu hakkında fikirlerimi bir süre önce yazmıştım. İlgilenen bakabilir:

http://www.dusunceler.org/2007/02/16/islam-evrim-ve-bir-konferans/

gaykedi said...

Evrim teorisi uzmanlık alanım değil ama şunu biliyorum ki bilim dünyasının hemen hemen tamamı tarafından kabul edilmiş gittikçe geliştirilen düzenlenen her gün yeni bir kanıtın bulunup boşlukarın doldurulduğu çok ciddi bir teoridir...

Yaradılışcılık ise bilim dünyası içinde özellikle dinsel odaklı çevereler tarafından desteklenen ve çok küçük marjinal bir azınlık dışında bilim dünyasında ciddiye alınmayan bir varsayımdır...yani ben nasıl sağlığımı bilime emanet edip doktora gidiyorsam bu konuda neden din adamlarına güveneyim inanayim ki?

Ve şunu biliyorum; insanların çoğu dönüştürücü bilgiden korkar. Ona direnir. Peki tepkileri ne olur?

1) Öncelikle yeni bilginin üretimini ve dağıtımını engellemeye çalışırlar.

2) Olmadı, yeni bilgiyi yanlışlamak için uğraşırlar.

3) Onu da yapamazlarsa, yeni bilgiyi şaibeli hale getirmeye çalışırlar.

Bana öyle geliyor ki, yaradılışcılılar evrim teorisini ne yapsalar yıkamadılar ve gittikçe güçlenmesi karşısında şu an üçüncü aşamada cebelleşiyorlar :)

Anonymous said...

Bliyaal cok tesekkurler bu konulari gundeme tasidigin icin.
Ben molekuler biyoloji doktorasi yapiyorum ABD'de. Ben bilimsel dergilerin hic birinde akilli dizaynin bilimsel metod izlenerek gosterilebilen bir yani oldugunu soyleyen bir makale gormedim. Bunun bilim olmadigi acik. Bilim olsa, bilimsel metodu uygulayan calismalar olurdu. Bugun evrim biyolojide herkes tarafindan kabul edilmis bir teori. Butun insan genomu projesi ve cevresinde gelistirilen teknolojiler evrim teorisinin getirdigi cerceve icinde olusmus.Kuskusuz biri cikar biyolojik gozlemleri daha iyi bir teoriyle aciklarsa, evrim teorisi atilir yerine yenisi gelir.
Maalesef, ulkemizde bazi aydinlar AT'yi "kemalizm", "laiklik" tartismalari uzerinden pazarlama, karsi dusundekileri "kemalist elit", "laikci" gibi safsata terimlerle damgalayarak yurutme yoluna girmisler. Ve bunlarin cogunun acaba "Ataturkculuk" ve/veya "rasyonel dusunce dusmani" olmalari, bir de yaradilis gibi bilimsel degeri sifir aciklamalari fen bilgileri kitaplarina sokmak istemeleri acaba tesduf mu diye sormadan edemiyorum kendime.
Neyseki meydan bu insanlara kalmis degil. Yakin bir zamanda turk bilim insanlari Nature dergisine bir mektup yazarak Turkiye'deki AT'yi bilimmis gibi gosterme cabalarindan duyduklari rahatsizligi dile getirdiler.
http://www.nature.com/nature/journal/v445/n7124/full/445147c.html

Her sey tartisilabilir, isteyen istedigi seyi savunabilir tabi ama Akilli Dizayn'in bilimsel oldugu iddiasi gercekten biraz bilimle ugrasan biri icin cok komik.

bliyaal said...

Doğa bilimlerinde bu tarz tartışmaların olduğunu görmek üzücü. Toplumsal bilimler ile kıyaslandıklarında, doğa bilimlerinin verilerinin daha kesin ve kanunlaştırılmaya daha elverişli olduklarını düşünüyorum. Toplumsal bilimler temelde insan ve onun faaliyetleri ile ilgilendiklerinden dolayı, bu bilimlerde ister istemez ideolojik çatışmalar bulunuyor. Zira hem inceme yapan hem de incelenen nesne insanın kendisi oluyor.

Dediğin gibi, Akıllı Tasarım’ın kendisi Türkiye’de Kemalizm ve laiklik tartışmalarından ayrı değil. Vahim olan şey, onun böyle siyasi işler için kullanılması. Halk bu tür şeyler hakkında bilgi sahibi olmadığından ve biyoloji de uzmanlık işi olduğundan, uzmanı olmamasına rağmen bu konular hakkında ağzı biraz laf yapan herkes konuşabiliyor. Bu da halkı yanlış yönlendirmeye oldukça elverişli bir durum yaratıyor. Mustafa Akyol dahi bilim adamı değil, muhafazakar olarak adlandırabileceğiz görüşe sahip bir gazeteci sadece.

Benim korkum, şu anda dinci kesim etkinlik kazanmışken, AT gibi şeylerin de bundan kuvvet alarak toplumda yaygınlaşmaya başlaması. Zaten bu konular hakkında AT savunucuları konferanslar düzenlemeye çoktan başlamış haldeler. Diğer yandan, Tübitak bu konular ile ilgili güzel kitaplar yayınlıyor. Hatta Sagan ve Dawkins’in kitaplarını bastılar ve bunlar ilgi görüyor. En azından bu iyi bir şey diyorum.

Nature dergisine yazılan yazı oldukça ilgimi çekti, ancak verdiğin linke girdiğimde metnin sadece dergi abonelerine açık olduğunu gördüm. Eğer sende metin varsa, mail adresime gönderirsen memnun olurum: bliyaal@googlemail.com

noname said...

Suat bey,

Eğer biyokimyacı cahilce (bilgisizliğini çekinmeden ortaya koyarak) yorumlar yapıyorsa onu Wikipedia'ya yönlendirmek çok garip olmasa gerek. Önüne gelenin ekleme yaptığını düşünüyorsanız gidip bilimsel bir konuda yanlış bir ekleme yapın bakalım ne kadar orada kalıyor o yanlış veri. Wikipedia bilimsel konularda bugün alacağınız herhangi bir ansiklopediden daha aşağı değildir. Güncellik konusunda her türlü ansiklopediden çok daha ileri olduğu da aşikar.

akyol.org'dan ayrılmamla ilgili yorumunuz ise sizin bu tartışmalara hangi seviyede baktığınızı göstermektedir. Ben ordan ayrılırken neden ayrıldığımı açıklayan bir yazı yazdım ve ayrıldım. Hayatım boyunca o sitede yazmamı mı bekliyordunuz yoksa? Devamlı aynı tartışmalar, karşılıklı aynı yazılar. Belki siz bundan zevk alıyor olabilirsiniz ama ben almıyorum. Anafikir.com'da da belli bir süre yazdım orda da sizinle başka yaratılışçılarla tartıştım ama bir süre sonra orda da yazmayı bıraktım çünkü akyol.org'dakiyle aynı durum orda da oluştu. Aynı şeyleri defalarca tartışmanın, tekrar etmenin bir anlamını görmüyorum. Tabi siz bel altı vurmayı çok sevdiğiniz için yazmayı bırakmam için "madara olma" gibi acınacak bir tabir kullanıyorsunuz. Bu sizin seviyenizi ve olaya bakış açınızı göstermesi açısından oldukça önemli diye düşünüyorum.

Hahahaahaaaa. Atatürkçü Düşünce blogundaki bir "çingeneyi" burada dile getirmeniz beni gerçekten eğlendirdi. Adını hatırlamıyorum ama bir kişi vardı ve siyasi bir düşüncemiz uyuşmadığı için o da sizin gibi bel altı vurmayı sevdiği için saçma sapan birşeyler söylemişti. Onun söylediklerini destekleyen bir kişi bile çıkmamıştı. O şuursuz numuneyi dile getirmeniz gerçekten çok komik. Tabi insan bel altı vurmayı amaçlayınca ne yapacağını şaşırıyor ve böyle komik şeylere başvurabiliyor. Yani sizi de bir şekilde anlamaya çalışıyorum.

Sağa sola hakaret mi etmişim? Eğer birisinin sahtekarlık yaptığını delilleriyle ortaya koyduktan sonra o kişi için sahtekar demek suçsa ben bu suçu seve seve, bile bile, isteyerek, gururla işledim. Eğer birisinin yalanlarını ortaya çıkarıp bu adam yalan söylüyor, insanları kandırıyor demek suçsa ben bu suçu bir kere daha seve seve işlemeye hazırım.

Site kapatmakla Harun Yahya'nın sahtekarlıklarını, yalanlarını gizleyemezler. Bir site kapanır diğeri ( http://cevaplar1.wordpress.com ) açılır. Zaten kapanan sitelere de proxy kullanarak ulaşmak mümkün. Ayrıca Türk Telekom bu siteleri hukuka aykırı olarak kapatmıştır. Ortada sitelerin TT tarafından engellenmesini öngören bir mahkeme kararı falan yok. TT içindeki Adnan hocacılar sayesinde bu siteleri engelliyor. Sadece benim bloglarım değil daha başka birçok site TT'deki Adnan hocacılar tarafından engellenmektedir. Ama tüm bunların hesabını birgün verecekler.

Bu arada Harun Yahya'nın nasıl (sizin değiminizle) madara olduğunu görmek için Bilim ve Gelecek dergisinin Nisan ve Mayıs (38 ve 39. sayılar) sayılarına bakabilirsiniz. Siz HY'den alıntı yapma konusunda bir numarasınız ne de olsa. Pek demokrat pek objektif Suat bey, Bilim ve Gelecek dergisini alıp okumak sizin görevinizdir. Başınızı kuma gömerek deve kuşuculuk mu oynayacaksınız yoksa HY'nin bilimsel yanlışlarını inceleme cesareti göterebilecek misiniz? Benim bloglarıma girip yazılarımı okuma cesareti gösteremiyordunuz belki bilim adamlarının hazırladığı bir dergiyi alıp okuma cearetini gösterebilirsiniz. Size güveniyorum Suat bey. Bunu başarabilirsiniz.

Anonymous said...

Nature Dergisi'ne Turk Bilim Insanlarinin gonderdigi mektubu asagiya ekledim referans olmasi acisindan. Bu aslinda daha onceden Nature'da cikan bir rapora atfen yazilmis. AT'nin bilim adi altinda pazarlanmasina universitelerden tepki gelmesi cok sevindirici.

Hani dinciler 'irtica' mi o da ne yav diye dalga gecip her bi seye gozlerini kaparlar; fikri sabit bir sekilde bunlari dile getirenleri 'laikci', 'kemalist', 'sekuler elit' diye isim takmayi pek bir severler ya, ben AT ders kitaplarina girsin diye devlet destekli propaganda yapilmasindan daha irticai bir faaliyet dusunemiyorum (mektubun sondan birinci paragrafina bakarsaniz neden devlet destekli dedigimi anlarsiniz). AT'ciler istedikleri propagandayi yapabilirler ama AT'nin bilimsel platformlarda ve anayasasinda laik cumhuriyet olarak tanimlanan bir ulkenin fen dersi mufredatinda yeri olamaz.

Ataturk malum sozunde nasil bir yol cizdigini, ne icin savastigini acikca belirtmisken, devlet destegiyle AT'ye bilim susu verilme cabalarini icime sindiremiyorum. O sozu de gunumuz turkcesinde hatirlatmak istiyorum, hep eski dilde tekrarlanip agzindan ataturkculuk eksik olmayanlar tarafindan ezberletilmis, her yere yazilmis ama ne uzucu ici de bosaltilmistir.

"Hayatta en büyük yol gösterici bilimdir, pozitif bilimdir. Bilimin, pozitif bilimin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, sapkınlıktır, hainliktir."


----------------------
Correspondence

Nature 445, 147 (11 January 2007) | doi:10.1038/445147c; Published online 10 January 2007
Turks fighting back against anti-evolution forces

Mehmet Somel1, Rahsan Nazli Ozturkler Somel2 and Aykut Kence3

1. Max Planck Institute for Evolutionary Anthropology, Deutscher Platz 6, D-04103 Leipzig, Germany
2. Department of Education Science, Helmut Schmidt University, Holstenhofweg 85, 22043 Hamburg, Germany
3. Department of Biology, Middle East Technical University, 06531 Ankara, Turkey

Sir:

Your recent Special Report "Anti-evolutionists raise their profile in Europe" (Nature 444, 406–407; 2006) draws attention to the strong anti-evolution climate in Turkey, and concludes pessimistically. However, the teaching of evolution is not a lost cause in Turkey.

It is true that the situation is grave. In a recent survey of acceptance of evolution, Turkey scored the worst among 25 countries, with less than 30% of the population accepting it (J. D. Miller et al. Science 313, 765–766; 2006).

The major reason for this has been the conservative influence on education in Turkey during the past 25 years. In 1985, the then minister of education contacted creationists in the United States, a cooperation that led to the inclusion of creationism in the high-school biology curriculum and textbooks.

Furthermore, anti-evolution views are not restricted to textbooks. In a study conducted by one of us in the capital, Ankara, last year, only 47% of the 147 biology and science teachers surveyed said they accepted evolution. More disturbing is that it was accepted by significantly fewer of the young teachers and by only 26% of the 257 14-year-old students.

On the other hand, Turkish scientists have been striving to reverse this trend. It has been publicly criticized by the Turkish Academy of Sciences (www.natcenscied.org). A group of graduate students known as Evrim Caliskanlari, or 'hard-workers for evolution', has started translating the University of California, Berkeley's Understanding Evolution website into Turkish (see http://www.universitekonseyleri.org/evrimcaliskanlari).

Most forcefully, a non-governmental association, Universite Konseyleri Dernegi, has filed a lawsuit against the Ministry of Education, demanding that creationism should be removed from textbooks and evolutionary biology should be covered appropriately in the curriculum.

The ministry has responded by asserting that darwinism is scientifically suspect — using publications by the US intelligent-design Discovery Institute for reference. It goes on to claim that developed countries are including creation-like theories in their curricula and to imply that evolution is not compatible with Turkish 'culture and values'. At this point it is unclear how the case will turn out.

If more Turkish scientists showed their support for the efforts that are being made, and put pressure on their academic bodies to take a pro-evolutionary position, this would certainly influence both the ministry and public opinion. Better late than never.